İzleyiciler

Cem Yılmaz Sufi Oldu İddiası

İddiaya göre ünlü komedyen Cem Yılmaz, 'Sufizm'i benimsedi. Artık gecelerde de görünmeyen Yılmaz'ın sufi olmasına vesile olan isim ise Umre'ye birlikte gittiği başka bir ünlü.



Ünlü şovmenin Mazhar Alanson sayesinde Sufizm ile tanıştığı ve Sufi olduğu iddia ediliyor. Sanatçının uzun bir zamandır gece hayatından elini eteğini çekmesi de buna dayandırılıyor.

İddialara göre Cem Yılmaz, 'Sufizm'i benimsedi. Yılmaz'ın son iki yıldır gece hayatından uzak durması, Umre'ye gitmesi, Sufizm ile ilişkisine dayandırılıyor. Ünlü şovmen son zamanlarda da sık sık Beyazıt ve Sultanahmet taraflarında görülüyor...

Fırsat buldukça sahafları dolaşan, Sufizm, Mevlevilik ve Bektaşilik ile ilgili kitapları okuyan Cem Yılmaz, yapılan bu iddialar hakkında şimdilik konuşmamayı tercih ediyor.

UMRE'YE BİRLİKTE GİTTİLER

Cem Yılmaz'ı sufizm ile tanıştıran kişi, yakın dostu Mazhar Alanson. 'Her Şey Çok Güzel Olacak' ve son olarak da 'Hokkabaz' adlı filmlerde Yılmaz ile başrolleri paylaşan Alanson da 'Sufizm'i benimseyen isimler arasında. MFÖ grubuyla birlikte 'Sufi'" ve 'Buselik Makamı' adlı şarkıları da yapan Alanson, Umre'ye de ünlü komedyen Cem Yılmaz ile birlikte gitmişti.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimleri Affetmemişti?

Merhameti ile bilinen Hz. Peygamber bir konuda oldukça sertti. Bu suça iştirak edenleri en ağır bir şekilde cezalandırdı.



İşte Hz. Peygamber'in tahammül edemediği suçlar...

Gerek yazının tamamını okumaya vakti olmayanlar, gerekse de yazıda çokça isim geçeceği için zihni karışacak olanlar için yazının özetini baştan vereyim.

Hz. Peygamber’in asla tahammül edemediği ve kesinlikle affetmediği suç, yalan, iftira gibi her çeşit karalama türü yaklaşımlarla toplumun zihninin karıştırılması ve yanlış düşünce sahibi olmalarına zemin oluşturulmasıydı. Kamu malı konusunda da hassastı. Aksi davranış içinde olanlara karşı şiddetli cezalar uyguladı.

Konunun ayrıntısına girmeden önce, Hz. Peygamber öncesi döneme ait bazı bilgiler vermekte yarar var.

Kamuoyunun kontrolü tarihin her döneminde büyük önem taşımıştır. Güç ve iktidar sahipleri, insanlık tarihinin bilinen bu en eski silahından sürekli yararlanma yoluna gitmişlerdir.

Eski Yunan ve Roma toplumlarında da, kamuoyu oluşturma tekniği olarak nitelendirebileceğimiz profesyonel faaliyetler mevcuttu. İmparator Neron, “Augustales” denilen ve görevi halkı heyecanlandırarak hasım grupları katletmek için coşkulu tezahürat yapmak olan ve çoğunluğu gençlerden oluşan 5000 kişilik bir teşkilât kurmuştu. Sezar zamanına gelindiğinde, Çiçeron gibi etkili hatiplerin siyaset ve toplum hayatı üzerindeki etkisi üst seviyelere çıkmıştı

Pompei harabeleri arasında bu devirde etkin faaliyet gösterdiği anlaşılan dellâllara ve münâdîlere ait kalıntılar bulundu.

Halkın çeşitli söylentilerle sindirilmesi ve morallerinin çökertilerek ruh dünyalarının peşinen esir alınması düşüncesi çok eski bir stratejidir. Anibal Roma üzerine yürürken bu teknikten yararlandığı gibi, Atillâ ve Cengiz Han’da bu iş için özel ekipler oluşturmuşlar, ordunun geçeceği güzergah üzerinde yaşayan halklarda büyük bir korku dalgası meydana getirmeyi başarmışlardır. Tarihe geçen tüm başarılı seferlerde, böylesine profesyonelce uygulanan bir zihin inşa stratejisi vardır.

Timur Anadolu’yu işgali sırasında da bunu başarıyla uygulamıştır. Yıldırım Beyazıt’ın Timur’a karşı mağlubiyetinde Timur’un propaganda silahını çok iyi kullanması etkin rol oynamıştır. O kadar ki, üzerinden asırlar geçmesine rağmen, Timur’la ilgili menkıbeler Anadolu’da hâlâ anlatılmaktadır.

O günün medyası…

Modern anlamda gazeteciliğin insan hayatına girmesi son 200, 300 yıla ait bir olaydır. Radyo, televizyon gibi günümüzün popüler iletişim araçlarının insan hayatına girmesinin üzerinden ise henüz 100 yıl bile geçmemiştir.

Kısacası, bundan 100, 200 sene öncesine gelinceye kadar tüm insanlık tarihi boyunca en etkin kamuoyu oluşturma aracının başında şifahi (sözlü) unsurlar başta geliyordu. Onu en iyi kullanan da, etkin söz söyleme gücüne sahip şairlerdi.

Şairler eski çağlar boyunca bir bakıma şimdiki anlamıyla medyanın görevini yürütüyorlardı. Herhangi bir konuda kamuoyu oluşturulacaksa, bu iş için şairler görevlendiriliyor, karşılığında kendilerine menfaat temin ediliyordu. Özellikle savaş hazırlıkları sırasında ve savaş anında askerin coşturulmasında en etkin silah şiirdi.

Şairlerin çoğu Yahudi idi…

Hz. Peygamber risalet görevine başladığında Mekke bir bakıma Arap yarımadasının şiir merkezi (medya üssü) gibi idi. Arap yarımadasının en etkin şairleri burada bulunuyor, en güzel şiirler Kâbe duvarına asılıyordu.

Hz. Muhammed (s) peygamberlik görevine başladığı andan itibaren, çoğunluğunu Yahudilerin oluşturduğu şairler hemen saldırıya geçti.
Yahudi şairler, şiirlerinde İslâm'la alay ediyor, Hz. Peygamberi sürekli aşağılıyorlardı. Özellikle Müslüman kadınları küçük düşüren ve hakaret eden şiirlere ağırlık veriyorlardı. Zaten o günün en etkin kamuoyu oluşturma aracı şiirler olduğu için bu hakaretler kısa zamanda ağızdan ağza yayılıyor ve toplum Müslümanlara karşı kışkırtılıyordu.

Müslümanlar kendilerine olan özgüvenden dolayı bundan doğrudan etkilenmeseler de, insanların hakikatlere karşı kalplerinin ve gözlerinin kapalı hale gelmesine yol açtığı için bu tür karalama kampanyalarına üzülüyorlardı.

Mekke dönemi sabır dönemi olduğundan, Hz. Peygamber bu amansız saldırılara doğrudan karşılık vermedi. Medine döneminde ise; gerekli savunmaya ve mücadeleye izin verildiğinden dolayı, Hz. Peygamber’in yaklaşımı çok farklı oldu. Hz. Peygamber İslam’ın tüm hasımlarıyla mücadele ettiği gibi, kamuoyunu Müslümanlar aleyhine kışkırtan şairlere karşı da sert tedbirler aldı.

O dönemde İslam’ın en azılı düşmanlarından biri de, Asma binti Mervan adındaki şair kadındı. Tüm hayatı, İslâm aleyhinde şiir üretmek, şiirlerinde İslâm ve Hz. Peygamber düşmanlılığını işlemekle meşguldü. Bu şairi sahabeden Umeyr öldürdü. Hz. Peygamber onun hakkında, "Allah'a ve Resulü'ne gıyaben yardım eden birisini görmek istiyorsanız Umeyr'e bakın!" buyurdu.

İslâm'a ve Hz. Peygamber’e saldıran Yahudi şairlerinden birisi de Ebû Afek adındaki fitneci şairdi. Sâlim b. Umeyr isimli sahabi de bu İslâm düşmanı Yahudi şairi öldürdü ve toplumu ifsat etmesinin önüne geçti.

Bedir savaşında Müslümanların üstün gelmesi bütün Yahudileri kızdırdı ve daha da hırçınlaştırdı. Bu savaş onların kinlerini açığa vurmalarını sağladı. Bedir zaferinden sonra Yahudi şair İbnu'l-Eşref, İslâm'a daha ağır hakaretler yapmaya başladı. Bedir Savaşı’nın ardından, "Bugün yerin altı üstünden yeğdir" dedi.

Mekkelileri Müslümanlara saldırtmak için Mekke’ye gitti ve orada şiirleriyle ağıtlar yaktı. Medine'ye dönüp İslam düşmanlığına devam eden İbnu'l-Esref o kadar ileri gitti ki, Hz. Peygamber sonunda söyle dua etti: "Ya Rabbi, beni Ka'b ibnu'l-Eşref’den ve onun şiirinden kurtar." Sahabeden Muhammed b. Mesleme çok geçmeden bu şairi katletti.

Ertesi gün, İbnu'l-Eşref'in haksiz yere öldürüldüğünü savunmak için gelen Yahudilere Hz. Peygamber şöyle dedi: "O suçsuz değil; bizi aşağıladı. İslâm ve Müslümanlar aleyhinde şiirler söyledi (kamuoyu oluşturdu). Aranızdan her kim aynı fiili işlerse, onun da kafası kesilecektir. Bunu böyle bilin ve bir daha İslâm aleyhinde söylemeyin…"

Bu olaydan sonra Nadiroğulları Hz. Peygamber ile bir ittifak antlaşması yaptı. Fakat barış dönemi uzun sürmedi. Uhud Savaşı yapıldı. Hz. Peygamber, Uhud Savaşı esirlerinden yalnızca şair Ebu Azze'nin öldürülmesini emretti. Bu şair, Mekkeli Müşrikleri şiirleriyle galeyana getirerek Müslümanlara karşı yeni bir saldırıya geçirilmesinde büyük bir rol oynamıştı.

Kimler öldürüldü…

Mekke fethi esnasında, Hz. Peygamber (a.s) "Saldırıya uğramadıkça, sakın saldırmayın. Fakat şu on bir erkek ile altı kadını nerede bulursanız öldürün. Başka kimseye dokunmayın" dedi. Fakat bunlar arasından sadece dört erkek öldürüldü, diğerleri affa mazhar oldu.

Öldürülen dört kişinin isimleri ve suçları şunlardı:

1. Abduluzza b. Hatal: Daha önce Müslüman olup, Abdullah adını almış ve zekât toplamakla görevlendirilmişti. Önemsiz bir sebepten Müslüman ar*kadaşını öldürdü, kısas edileceğinden korktu, irtidat etti ve topladığı zekât malları ile birlikte kaçtı. Mekke'ye iltica etti. Hem katil, hem mürted, hem de hırsızdı. Fetih günü Ka'be örtüsü içine saklanmışken buldu ve öldürüldü.

2) Mikyas b. Subabe: Müslüman ol*muş kardeşinin, başka bir Müslüman tarafından müşrik zannedilerek hataen öldürülmesi üzerine, onun hakkını almak için geldi, Müslüman oldu ve kardeşinin kanını dava etti. Diyet almasına rağmen, kardeşini öldüren Müslümanı öldürdü, irtidad etti ve Mekke'ye kaçtı. Fetih günü Müslümanlara pusu ku*ranlar arasında yer aldı. Gizlendiği yerde yakalanıp öldürüldü.

3) Haris b. Tulatıla: Hz. Peygamber’e daha ilk günden itibaren en ağır eziyet ve hakaretleri yapanlardandı. Sürekli alay eder, yalancı olduğunu söylerdi. Fetih günü Hz. Ali tarafından öldürüldü.

4) Huveyris b. Nukayzi: Mekke döneminde Peygamber (a.s.)'e en çok eziyet edenlerdendi. Hz. Peygamberi hakaretler içeren şiirler söylerdi. Hz. Peygamberin kızları Fatıma ve Ümmü Gülsüm'e de eziyetleri olmuştu. Fetih günü Hz. Ali tarafından öldürüldü.

Özetlemek gerekirse, Hz. Peygamber’in şairlere karşı sert tutumunun bir nedeni de, şairlerin kendi zihin kirliliğini ve küfrünü şiirleriyle topluma da bulaştırması ve kendi karanlık dünyalarına başkalarını da ortak etmesiydi.

Çünkü İslam, bireyin olduğu kadar toplumun da ruh sağlığının korunmasını, bireyi ve toplumu ifsat eden her türlü yanlışın önüne geçilmesini ister. İnsana saygının gereği de budur.

Osman Özsoy

Papazhatip



28 Şubat, Öcalan gibi yakın tarihteki olayları ders kitabına ekleyen Milli Eğitim Bakanlığı, bu kez de İmam Hatiplerle ile ilgili çok konuşulacak bir uygulama başlatıyor.

Medeniyetler İttifakı açılımı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatına da girdi. İmam Hatip Liseleri ve Anadolu İmam Hatip Liseleri’nin bu yılki müfredatında çarpıcı bir açılım yapılarak bu okullarda okutulan Karşılaştırmalı Dinler Tarihi dersinde imam adaylarının İslamiyet dışındaki dinleri bizzat temsilcilerinden dinlemelerinin yolu açılacak.

Akşam Gazetesi'nin haberine göre; Milli Eğitim Bakanlığı, İmam Hatip Liseleri’nin 12. sınıfında görülen Karşılaştırmalı Dinler Tarihi dersinin programındaki etkinliklere bir ilke imza atacak uygulama örnekleri koydu. Bu derslerde imkan varsa Hıristiyan ve Musevi din adamlarının sınıflara davet edilerek bizzat dinlerini anlatması sağlanacak.

SİNAGOG VE KİLİSELERE GEZİ

“İnsanlığa gönderilen ve günümüzde de mensubu olan Yahudiliğin, Hıristiyanlığın ve İslamiyetin inanç, ibadet ve ahlakla ilgili öğretilerinin, sağlıklı bir şekilde öğretime konu yapılması önemli bir husustur. Karşılaştırmalı Dinler Tarihi dersinde böyle bir ünitenin yer alması bu amaca azami derecede katkı sağlayacaktır” denilen ders programında “Misafir Haham ve Rahip Hoca” etkinliği şu ifadelerle önerildi:

Dinlerde mabet konusu anlatılırken çevredeki kilise, sinagog (havra) ve camilere geziler düzenlenmeli, görevli din adamlarından bilgi alınmalıdır.

Mümkünse diğer dinlerin din adamları derse davet edilip konuyla ilgili görüşleri alınmalı veya öğrenciler bu kişilerle söyleşi yaptırmaya teşvik edilmelidir.

Hac konusu işlenirken Kudüs, Mekke, Roma, Benares gibi hac merkezlerinin ve orada hac yapan insanların resimleri temin edilip öğrencilere gösterilmelidir.

Öğrencilerin dinlerin ibadet mekânlarını tanımaları ve saygının öğretilmesi sağlanacak.

MİSYONER FAALİYETLERPROGRAMA ALINDI

Aynı dersin bir başka ünitesinde ise misyonerlik faaliyetleri ele alınacak. “Dini Çoğulculuk, Diyalog ve Misyonerlik” adını taşıyan ünitede ise İmam Hatip Lisesi öğrencileri, Hıristiyan grupların, Yahova şahitlerinin, diğer grupların misyonerlik faaliyetlerinde hangi argümanları kullandıkları üzerinde bilgi sahibi olacaklar. Bu çerçevede, derste “İstismarcı misyonerlik kavramı ve Türkiye’de faaliyet gösteren misyoner gruplar hakkında bir araştırma yapılarak sınıf ortamında bunlarla ilgili ve misyonerlerin insanları ikna etmek için hangi yöntemleri kullandıklarına dair bir tartışma ortamı oluşturulur” konulu bir çalışma yapılacak.

Surplus: Terrorized Into Being Consumers



Surplus: Terrorized Into Being Consumers; Erik Gandini‘nin yönettiği ve Johan Söderberg’in düzenlediği 2003 yapımı bir belgesel. Tüketim çılgınlığı - Tüketim karşıtlığı, G8 zirvesi ve Genoa eylemlerini ele alan ve John Zerzan‘ın yorumlarıyla olaylara bakış açısı getiren güzel bir belgesel.

Türkçe altyazı dosyanın içinde!

Şifre : azeri

Linkler :

http://rapidshare.com/files/40540438/SurerrorizedConsumers.part1.rar
http://rapidshare.com/files/40544545/SurerrorizedConsumers.part2.rar
http://rapidshare.com/files/40548735/SurerrorizedConsumers.part3.rar
http://rapidshare.com/files/40553173/SurerrorizedConsumers.part4.rar
http://rapidshare.com/files/40557840/SurerrorizedConsumers.part5.rar
http://rapidshare.com/files/40562486/SurerrorizedConsumers.part6.rar
http://rapidshare.com/files/40566906/SurerrorizedConsumers.part7.rar

"Elham Bu" Animasyonu

Elham bu adlı animasyon herkesin büyük beğenisini kazanıyor. Film, bize Kur'an-ı anlamanın önemini anlatıyor.



Kur’an’ın Anlamıyla Buluşmak (KAB) Platformu’nun, toplumun geniş kitlelerini kutsal kitabımızın anlamıyla buluşturmaya yönelik düzenlediği senaryo yarışmasında 2. olan senaryo, “Elham Bu” ismiyle animasyon filmi haline getirildi. Sertaç Ercan’ın senaryosu üzerinde animasyon çalışmasını Anima Turk’ten Mehmet Şenocak yaptı. “Kur’an Her Zaman-Anlamak İçin Oku” konseptli senaryo, bir bayan turistin Sultanahmet Camii avlusunda fotoğraf çekmesiyle başlamaktadır.

Animasyonu izlemek için tıklayınız: "Elham Bu" Animasyonu

Ünlü Şovmenden Şok 11 Eylül Yorumu



Fransa’nın en başarılı komedyenleri arasında gösterilen ve Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin de çok yakın arkadaşı olan bir sanatçının, 11 Eylül saldırılarıyla ilgili ‘resmi söylem’ hakkında yaptığı açıklamaları büyük tartışmalara yol açtı.

Sarkozy’nin şov dünyasındaki en yakın çevresi içinde yer alan ünlü stand-up’çı Jean-Marie Bigard, kanlı saldırıların yedinci yıldönümü öncesinde yaptığı açıklamada, olaylarla ilgili resmi söylemi ‘yalan’ olarak nitelendirdi.

Bigard’ın sözlerinin, göreve geldikten sonra ABD yanlısı bir politika izleyen Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin başını ağrıtacağı belirtiliyor.Bigard, Europe 1 radyosuna yaptığı açıklamada, “Güya biri ormana diğeri de Pentagon’a düşen iki uçağın varolmadığının kesinlikle eminiz. Bu koca bir yalan. Pentagon’u vuran bir Amerikan füzesiydi. Kendileri ateşlediler, kendi vatandaşlarını öldürdüler. Genelde bu türden şeyler 30 yıl sonra anlaşılır. Ama biz şimdi biliyoruz” dedi. Biletlerin tamamının satıldığı Paris’teki futbol stadyumu le Stade de France’da şovlar yapan Bigard, “El Kaide’nin de Bin Ladin’in de 11 Eylül’den sorumlu olmadığını ciddi olarak değerlendirmeye başlıyoruz” diye konuştu. Ünlü şovmen konuşmasında, 11 Eylül’e ilişkin resmi söylemin sorgulandığı ve 2002’de Fransa’da en çok satan kitap olan Thierry Meyssan’ın L'Effroyable Imposture (Büyük Yalan) adlı kitabı ile Loose Change adlı filme de atıfta bulundu.

Bigard’ın sözlerinin infiale yol açması üzerine Europe 1 özür dilerken, ünlü komdyen, sözlerinin arkasında olduğunu belirtti. Bigard, 11 Eylül saldırılarının ABD tarafından kurgulandığını iddia eden ikinci Fransız yıldız. Mart ayında da Oscarlı oyuncu Marion Cotillard, benzer açıklamalarda bulunarak Amerikalıları kızdırmıştı.

Star

Katliamcı ABD Askerleri Topluca İntihar Etti



Kuzey Bağdat grubunda bulunan ve Iraklı ailelere birçok kez katliam yapan 21 asker topluca intihar etti. İntihar sonrasında askerlerin cesetleri tananımaz hale geldi. İntihardan önce askerlerin birbirlerini motive ettiği ve ardından da çok ağır bir zehiri kafaya diktikleri belirtildi. Cesetler bulunduğunda korkunç bir hale gelmişti.

Bağdat’ta haklarında Iraklı aileleri keyfi öldürme soruşturulması bulunan 21 asker toplu olarak intihar etti. Askerlerden beşi intihar eyleminden sağ kurtulurken 16’sı öldü. Ordu, yaşanan intiharları önlemekte yetersiz kalıyor.

ÇOK AĞIR BİR ZEHİRLE İNTİHAR

Milliyet'e göre; ABD ordusu, kuzey Bağdat grubunda bulunan 21 asker Iraklı ailelere karşı birçok defa katliam yapmakla suçlanmış ve bu suçlamaların ardından yargılama yolu açılmıştı. Askerlerin toplu intiharında beş asker tıbbi müdahale ile kurtarılırken diğer 16 askerin öldüğü belirtildi. ABD ordu güvenliği kaynaklarından alınan bilgiye göre, intihar grubu kendilerini ilk önce intihar için motive etmiş, ardından da çok ağır kimyevi zehir içerek ölüme gitmişler.

CESETLER MUMYAYA DÖNMÜŞLER

Askerlerin cesetlerini gören görgü şahitleri cesetlerin 5000 yıllık mumya gibi tanınmaz bir halde olduğunu belirttiler. ABD ordusunda 2003 yılından beri sayısız intihar vakası olurken bunların yarısı ölümle sonuçlanmış.

Olayın 27 gün sonra duyulması ordu içinde ‘sır saklama’ kararının olduğunu gösteriyor. Kurmay birimleri de yaşananların asker motivasyonun kırılmasına neden olmasından korkuyor.

ASKERLER NEDEN İNTİHAR EDER?

ABD'de intihar olaylarını artmasının ardında yatan gerçek psikoljik araştırma grupları tarafından inceleniyor. Ordunun politikası ve disiplin yönetmeliği intiharlara bir neden olarak gösterilirken en önemli gerçeğin Irak şartlarında Conilerin yaşadığı 'ölüm saplantısı' ve 'hayal kuramama' sıkıntısı olduğu belirtiliyor. Askerler hayal kuramıyor çünkü bir gün sonrası için hiçbir fikirleri yok, yaşadıkları ortamın bitmeyecek bir zaman dilimi olarak değerlendiriyorlar. Bu ise onları, hem saldırgan hem de yanlış yapmaya elverişli hale getiriyor.

2003'TEN BU YANA 600 İNTİHAR TEŞEBBÜSÜ

ABD Ordusu’nda Irak'ta 2003 yılından beri nasıl bir çözülme olduğu medyadan gizleniyordu. Ama son olayla birlikte 600 intihar vakasının yarısının ölümle sonuçlanması ABD ordu kaynaklarını tedbir almaya itiyor. Temmuz 2008’de Bağdat Merkez Komutanlığı’ndan meydana gelen intihar eyleminin şimdiye kadar yaşananların en trajik olduğu yorumu yapılıyor. Olayda askeri düzen eksikliği, insan unsurunu iflas etmesi ve genel ordu politiğinin yara olması çok net bir şekilde gözüküyor

Timeturk

Patani'nin Ebu Gureyb'i



PATANİ TOPLAMA KAMPLARINDAKİ GÖRÜNTÜLER İÇİN BURAYA TIKLAYIN

Tayland Ordusu’nun işgali altındaki Patani’de Müslüman Halk yıllardır büyük acılar yaşıyor.

Budist Tayland Yönetimi’nin medyaya uyguladığı baskı ve engellemeler nedeniyle, Patani’de yaşanan zulmün boyutları kamuoyuyla yeterince paylaşılamıyordu.

TIMETURK tarafından ele geçirilen Patani’deki toplama kampları’nın fotoğrafları ülkede yaşanan acıları bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Tayland’ın güneyinde bulunan Patani’de toplama kampları Müslümanlarla dolu.

5 milyon Müslüman’ın yaşadığı Patani’de 30 bin kişi Yala, Narativa, Satun ve Songlo’daki toplama kamplarında tutuluyor.

Aralarında kadın, yaşlı ve küçük yaştaki çocukların da bulunduğu bu toplama kamplarında sık sık işkence, tecavüz ve darp olayları yaşanıyor.

Toplama kamplarında tutulan mahkumlar arasında âlimler, öğrenciler ve öğretmenler çoğunluğu oluştururken; bu kamplar medya ve insan hakları örgütlerinden özenle saklanıyor.

EBU GUREYB’DEN FARKI YOK

Patani’deki toplama kamplarının görüntüleri insana Irak’taki Ebu Gureyb Hapishanesi’ni hatırlatıyor.

Üstleri çıplak bir vaziyette kampta tutulan mahkumların bir çoğunun vücudunda darp izleri bulunurken, Patanili Mahkumlar son derece bitkin, zayıf ve üzgün gözüküyor.

Ayrıca mahkumların vücuduna askerler tarafından rakamlar yazılmış.

Tayland Askerleri Patanili Mahkumlara seslenecekleri zaman isimle çağırmak yerine bu rakamları kullanıyorlar.

Patanili kadın mahkumlar ise daha çok Narativa’ya bağlı Galuvo Köyü’ndeki bir toplama kampında tutuluyor.

Patanililer, 100’den fazla kadın mahkumun tutulduğu bu toplama kampında kadınlara askerler tarafından sistematik olarak tecavüz edildiğini söylüyorlar.

Bu kamptaki kadın mahkumların bir çoğu Tayland Ordusu’na karşı savaşan direnişçilerin hanım ve akrabalarından oluşuyor.

GÜNEYDOĞU ASYA’NIN EN DİNDAR HALKI

Patanililer ırk olarak tıpkı Malezyalılar gibi Malay Irkı’ndan geliyorlar.

12. Yüzyıl’da Çin’e ticaret için giden Arap tüccarlar vasıtasıyla İslam’la tanışan Patanililer 15. Yüzyıl’da Patani İslam Krallığı’nı kurdular.

İslam Krallığı döneminde Patani Güneydoğu Asya’nın en önemli ilim, kültür ve ticaret merkezi haline geldi.

Yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin olan Patani, 1900’lü yılların başında İngilizler tarafından işgal edildi.

İngiliz işgaline karşı çıkan Patani Halkı’nın bu direnişi Osmanlı Sultanı Abdulhamid Han tarafından yoğun şekilde desteklendi.

İngilizler, tıpkı Ortadoğu’da yaptıkları gibi Güneydoğu Asya’yı da cetvellerle sınırlara ayırdılar ve Patani’yi Budist Tayland Hükümeti’nin yönetimine verdiler.

Şafi Mezhebi’ne bağlı olan Patani Halkı, Güneydoğu Asya’nın en dindar halkı olarak biliniyor.

11 Eylül Saldırılarının ardından ABD tarafından terörizmle mücadele kapsamına alınan Patani, bizzat Bush tarafından “Güneydoğu Asya’nın Afganistan’ı” ilan edildi.

Tayland Yönetimi, Patani’deki bağımsızlık mücadelesini bastırabilmek için özellikle ABD, İngiltere ve İsrail’den destek alıyor.

Timeturk

Metallica'dan Irak İllüzyonu Tepki Topluyor

Metallica rock endüstirisini Amerikan siyasetiyle uyumlu biçimde genişletiyor. Klip'te Amerikan askerleri masum, yardımsever ve çaresiz olarak gösteriliyor.



Metallica'nın son klibini "The Day That Never Comes" (Hiç Gelmeyen Gün) adlı parçalarına yönetmen Dane Thomas Vinterberg çekti. Klip senaryosu, Ortadoğu'ya işgal için gelen bir grup Amerikan askerinin yaşadığı korkular ve güvensizlik duyguları üzerine kurulmuş. Ancak öyle bir finali var ki Klipte Amerikan askerleri yardımsever olarak gösteriliyor.

Haber 7'nin, "Senaryo söze gerek bırakmıyor... Klip söylenecek her şeyi fazlası ile söylüyor!" tespitini ise aslında klibin söylenmesi gereken her şeyi ters yüz ettiği şeklinde okumak gerekiyor.

Sıradan müzik kliplerinin dışına çıkıp, film tadında bir klip istediklerini belirten ünlü rock grubu Metallica'nın üyeleri, bunu en iyi yapacaklarına inandıkları film yönetmeni Dane Thomas Vinterberg'le anlaştıklarını söylüyor. Grup üyeleri, "Ortaya çıkan eser aklımızı başımızdan alacak derecede beklentilerimizi karşılıyordu." diyerek yönetmene teşekkür ediyorlar.

İşgal askerlerini yardımsever olarak gösteren böylesi bir klibin Haber 7 gibi kimi haber sitelerinde "Müthiş" olarak değerlendirilmesi de kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandı...

Rock müziğin, çıkış itibariyle statükoya başkaldırı ve haksızlıkları protesto içermesine rağmen küresel bir şirket haline gelen Metallica rock endüstirisini Amerikan siyasetiyle uyumlu biçimde genişletiyor.

Klip'te Amerikan askerleri masum, yardımsever ve çaresiz olarak gösteriliyor. Klibin sonu ise yolda karşılaştıkları sivilleri "terörist" zannedip vuracakken sivil olduklarına güveniyorlar ve Askerler onları öldürmek yerine yardımlarına koşuyorlar. Oysa Irak'ta 2003'ten bu yana sivil hedeflere yönelik saldırılar ve katliamlar klibin tam tersini gerçek olarak önümüze koyuyor.

İşte olay klip: THE DAY THAT NEVER COMES - METALLICA

Timeturk

Irak İşgali "Tanrı'nın İsteği" imiş!

Cumhuriyetçi aday McCain’in başkan yardımcılığına önerdiği Sarah Palin’in yeni ortaya çıkan ve manastırdaki videosunda "Tanrı'nın planından emin olmamız gerek” dedi.



ABD Başkanı George W. Bush’un savaş jargonunu kullanan, yeni Cumhuriyetçi Başkan Yardımcısı adayı Sarah Palin, ABD’nin Irak’ın işgalinin “Tanrı’nın bir ödevi” olduğuna inanıyor.

Cumhuriyetçi başkan adayı John McCain’in başkan yardımcısı Palin, yeni ortaya çıkan bir videosunda eski kilisesindeki manastır öğrencilerine “Ulusumuzun liderleri askerlerimizi Tanrı’dan gelen bir görevle gönderiyorlar” dedi.

Haziran’daki bir konuşmasının videosu, gençliğinden beri devam ettiği evanjelik Wasilla Tanrı Meclisi (Wasilla Assembly of God) Kilisesi’nin web sitesinde yer aldı ve oradan da tüm internete dağıldı.

Alaska valisi din öğrencilerinden Irak’ta askerler için dua etmelerini istediği konuşmasında şu sözleri sarf etti: “ Bu emin olmamız gereken şeydir, yani bir plan olduğu ve bu planın Tanrı’nın planı olduğundan. Duamız bunun için”.

Palin’in sözleri ABD Başkanı Bush’un retoriğinin bir yankısı. Bush 2003 Mart’ında kitle imha silahları ve el-Kaide bağlantıları nedeniyle Irak’ı işgali emrini vermişti. Sonrasında tüm iddialar asılsız çıkmıştı.

Bush, Irak ve Afganistan’ı işgalini içeren terörle-savaş pelesengini iyiyle kötü arasında savaş olarak betimliyor. 9/11 saldırılarının ardından bu teraneyi Hıristiyanların İslam’la savaşı anlamına gelen “Haçlı seferi” olarak nitelemesi, birçok Müslüman’ı kızdırdı.

Wasilla Tanrı’nın Meclisi ve ait olduğu 3 milyon üyeli Tanrı’nın Meclisleri Genel Konseyi mezhebi, temel Hıristiyan akımlarına atfedilmeyen bazı çekirdek inançları benimsiyor. Mezhebin web sitesi bazı akademisyenlerin dünyanın sonunu önceden ima eden “son zamanların” 1948’de İsrail’in kuruluşu ve Yahudilerin Kutsal Topraklara dönüşüyle İncil’in kehanetinin doğrulandığına inandığını söylüyor.

Tutucu

Konuşma videosu Palin’in valiliğe nasıl din-temalı yaklaştığını da gösteriyor. Palin şunları söylüyor: “Sizinle bir anlaşmaya ihtiyacım var. Doğal kaynaklarımızı geliştirilmesi, yolların asfaltlanması, birliklerimizin araç, üniforma ve silah sahibi olması ve devlet okullarımızın masraflarının karşılanması gibi işlerimi yapabilirim. Ancak tüm bu işler Alaska’nın insanların kalpleri Tanrı’yla beraber değilse bir işe yaramazlar”.

Manastır öğrencilerinden Alaska eyaletinde 30 milyar dolarlık bir boru hattı için dua etmelerini isteyen Palin şöyle konuştu: “İnsanları ve firmaların bir araya getiren bu gaz hattının yapılması için Tanrı’nın isteğinin yerine gelmesi gerekiyor, bunun için dua edin”.

İlk dönem valisi Palin önde gelen simalardan. Ülkenin zirve siyasi koltuğuna oturan Palin, eyaletin ilk kadın ve en genç valisi olma unvanını taşıyor. Dindar bir Hıristiyan aileden gelen 5 çocuk annesi 44 yaşındaki Palin, sağcı Cumhuriyetçi ve güçlü sosyal muhafazakar olarak nitelendiriliyor.

Kahramanlığı üstün tutan, silah sahipliğini onaylayan ve ölüm cezasını destekleyen bir aileden geliyor. Palin gayretli bir hayat savunucusu olarak Nisan’da Down Sendromu olan 5’nci çocuğunu doğurdu. Onun Hıristiyan sicili ve kürtaj-karşıtı görüşleri sosyal muhafazakarlar tarafından methediliyor. Cumhuriyetçi başkanlık seçim adaylarında yer alan ilk ve partinin ana adayları arasında ikinci kadın olarak hâlihazırda tarih yazıyor.

Eğer Cumhuriyetçiler Kasım’daki Beyaz Sarayı seçimlerini kazanırlarsa, Palin Amerikan tarihindeki ilk kadın başkan yardımcısı olacak.

Timeturk