İzleyiciler

Tapınakçılar Geri Dönüyor

Tapınak Şovalyeleri’nin resmen dağıldıktan 700 yıl sonra yeniden birleşeceği öne sürüldü.

Kudüs’te 1096 yılında 9 Fransız soylusu tarafından kurulan ve dünyanın gelmiş geçmiş en gizli örgütü olarak tanımlanan Tapınak Şovalyeleri’nin resmen dağıldıktan 700 yıl sonra yeniden birleşeceği öne sürüldü. Avrupa tarihini şekillendiren ve amaçlarının dünyayı yönetmek olduğu iddia edilen tarikatın bugün sadece hayır işleriyle uğraşan kolu, 18 Mart’ta İngiliz Daily Telegraph gazetesine bir ilan verdi. İlanda, “Antik ve Asil Tapınak Şovalyeleri geri dönün ve birleşin” çağrısı yaptı. İlanın yayınlanmasından sonra internette yüzlerce komplo teorilerisi üretildi. Buna göre Tapınakçıların ilk hedefi 700 yıl önce Katolik Kilisesi’nin el koyduğu kale ve kiliselerini geri almak. Sonra da El Kaide ile savaşmak. Tarikatın kurulma amacı 13’üncü yüzyılda Kudüs’ü ziyaret eden Hıristiyanları korumaktı. Tarikat 1314’te Fransa Kralı ve Vatikan tarafından afaroz edilerek kapatılmıştı.

Tevhid Haber

Milletimiz Önüne Yine Eski Bir Mağduriyet Filmi Konuluyor


AKP hakkında Yüksek Yargı tarafından açılan davanın hukuki yönlerini elbette tartışacak değiliz. Konunun sosyal ve siyasal yansımaları, hukuki sonuçlarından çok daha önemlidir.

Türk demokrasisi adına öncelik şu temel kuralın altını çizmemiz lazım gelir:

Demokratik yollarla elde edilen haklar, demokratik yollarla geri alınır, geri alınmalıdır.

Zira geçmiş tecrübelerle sabittir ki, kamu vicdanında yanlış makes bulacak ve milletin aklını farklı noktalara çelebilecek bahanelerle partileri kapatmaya kalkışmak, onları daha da güçlendirecek bir destek olmaktadır. AKP’ye yönelik son girişim de maalesef, böyle bir güç kazandırma ve destekleme manevrasına dönüşmüştür, dönüşmektedir.

Bu bağlamda AKP hükümetinin asıl mahkum edilmesi gereken yer, öncelikle kamu vicdanıdır. AKP’nin asıl gömülmesi gereken yer, seçim sandığıdır.

AKP hükümeti yaptığı icraatlarla milletin şamarını çoktan hak etmiştir.

Bu cümleden olarak halkımız, AKP’ye demokratik yollarla sandık başında hesap sormak istiyor. Halkımız, AKP’ye başka türlü yollarla hesap sorulursa, tekrar mağdur rollere bürünür, yine başımıza bela olur diyor.

AKP, elbette hesaba çekileceği ve hatta hesabını vermesi zor belki de imkansız olan pek çok icraata imza atmıştır.

AKP hükümeti, asırlar boyunca insanlığa adalet dağıtmış ve ne pahasına olursa olsun hep mazlumdan yana olmuş yüce milletimizin iradesini, bölgemizi işgal planı olan BOP ekseninde ABD’ye teslim etmiş ve işgalin stratejik ortakçısı yapmıştır. Irak’taki hazin işgal tablosunun vebali ABD’nin boynunda olduğu kadar, AKP’nin de omuzlarındadır.

AKP hükümeti, devletimizin kuruluş senedi olan Lozan’ın delik deşik eden azınlık yasasının mimarıdır.

AKP hükümeti, çıkardığı Toprak Kanunu ile vatan topraklarımızın 7’de 2’sini ecnebilere satmıştır.

AKP hükümeti, binlerce şehit verdiğimiz KKTC’yi AB ham hayali uğruna Rumlara teslim etmiştir.

AKP’nin verdiği tavizlerle suriçi İstanbul’da Vatikan benzeri din devletinden bahis açılıyor.

AKP’nin icraatları ve tavizleriyle Türkiye’nin bölünmesi konuşuluyor, parçalanması konuşuluyor, federasyon seslendiriliyor.

AKP hükümeti, milletimizi bir lokma ekmeğe muhtaç hale düşürürken, madenlerimizi ve en kârlı işletmelerimizi yabancılara peşkeş çekmiştir.

Vatan topraklarını ecnebiye satmasına, işletmeleri yabancılara peşkeş çekmesine rağmen AKP, devlet ve milletin borcunu 550 milyara tırmandırmıştır. Cari açık ve dış ticaret açığı Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırmıştır. Devletin hazinesinde, ecnebilerin 85-90 milyar dolarlık emanet parası dışında para bırakmamıştır.

Sosyal Güvenlik yasasında, vatandaşın en temel sosyal haklarını, IMF’nin insafsız anlayışına kurban etmiştir.

Merkez Bankası Başkanı, küresel ekonomik dalgalanmaları bahane ederek iflası ilan etmiştir. Daha pek çok vahim icraatlar sıralanabilir.

AKP, eğer hesaba çekilecek ise, bu vahim icraatlar sebebiyle hesaba çekilmelidir.

Halkımızın kahır ekseriyeti, AKP’ye sandıkta hesap sormak üzere bileğlenmektedir.

Ancak milletimiz önüne yine eski bir mağduriyet filmi konuluyor…

AKP hükümetine, asıl hesap sorulması gereken böylesine okkalı devlet ve millet meseleleri bir tarafta duruyor. Millet nezdinde AKP’yi mağdur pozlara bürüyecek konulardan hesap açılıyor. Sanki AKP’ye tekrar cila çekiliyor.

ABD’nin stratejik ortağı olan AKP hükümetinin bugün böyle bir cilaya ihtiyacı vardır. Çünkü ABD, ırmağı geçerken geçerken at değiştirmenin doğru olmadığını herkes gibi bilmektedir. AKP, maalesef BOP ekseninde Amerika’nın Truva atı olarak hizmet vermektedir.

AKP hükümeti, Amerika’nın uzun zamandan beri seslendirdiği İran’a yönelik planlarına stratejik ortaklık adı altında teşne olmuştur. AKP, vatan topraklarımızı, ABD’nin sanki 52’inci eyaletiymiş gibi muhtemel İran manevrasında kullanılacak radar ve füze savunma sistemlerini konuşlandırma sahası olarak açmaya hazırlanmaktadır. Türkiye böyle bir BOP atmosferinden geçmektedir.

Milletimiz, AKP’nin icraatlarına ilişkin gerçekleri fark etmek üzere iken, sürpriz biçimde ortaya çıkan kapatma davası, AKP’yi mağdur pozlara büründürmüştür. Halbuki, tekraren teyid ediyoruz ki, kıymetli halkımız, AKP’ye başka türlü yollarla hesap sorulursa, tekrar mağdur rollere bürünür, yine başımıza bela olur diyor. Devlet ve milletimize yönelik dahili ve harici oyunları bozmak istiyorsak, toplumumuzun bu duyarlılığı dikkate alınmalıdır; AKP, gerçekten gömülecek ise sandığa gömülmelidir.

Gelişmeleri ve toplumun nabzını bu perspektiften okumadığımız müddetçe; devlet ve milletimiz, sürekli kendi evlatları eliyle oyuna gelmeye, hatta BOP gibi başkalarının oyunlarında figüran olmaya mahkum edilir.

Bağımsız Türkiye Partisi olarak deriz ki, devlet ve milletimizin akl-ı selim sahipleri, yeni yeni yerel, bölgesel ve küresel çoraplar başımıza örülmeden evvel, içinde yaşadığımız gerçekleri böyle görmeli ve milletimizin de böyle görmesini sağlamalıdır.

BTP Genel Merkezi

Masonik Düzenin Figüranları

F. Gülen, ABD Müttefiki Olduğu İçin mi Kollanıyor?

Nuray Mert'ten düşündürücü bir yazı...

Bir 'küresel' İslami hareket Salı

Economist dergisinin son sayısında çıkan Fethullah Gülen hareketine ilişkin yorum yazısı, doğal olarak bizim basında da ilgi gördü. Bu yorum, harekete kuşkucu bakanlar için, yeni bir kanıt, diğerleri için yeni bir savunma hattında tartışma konusu oldu.

Her şeyden önce, Economist'te çıkan yazı ve 8 Mart tarihinde, Zaman gazetesindeki tercümesine göz atma fırsatınız oldu mu bilmiyorum. Zaman gazetesindeki tercüme, nedense, fazlasıyla ağdalı ve bol sayıda eski Türkçe kelime ve deyimlerle doluydu. Economist'teki yorum oldukça olumlu olmasına karşın, belli ki, Zaman gazetesi tarafından tadil edilmek durumunda kalmış. Örneğin, Economist'te, sadece hareketin 'ölçülü tonu' ('measured tone') diye geçen tabir, Zaman'da 'irfani gelenekle müzeyyen bu dengeli tavır' diye tercüme edilmiş. Diğer taraftan, Economist'te yorum yazısı yanı sıra çıkan Fethullah Gülen portre yazısı, Zaman'da tercüme edilmemiş. Belki de, bu yazıda geçen, 'vaizin hayatının birçok detayı belirsizliğini koruyor' cümlesi hoşa gitmemiştir, bilemiyorum.

Ne zaman Fethullah Gülen hareketine dair eleştirel bir şey yazsam, Zaman gazetesinde yazan dostlarımdan doğrudan, bu çevreden genel olarak dolaylı sitemlere muhatap oluyorum. Olay, fazlasıyla şahsileşiyor, 'Bizi tanıyorsun, biz kötü insanlar mıyız, insafsızlık ediyorsun' gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Mesele, takdir edersiniz ki, ne benim, bu çevreden veya başkasından tek tek insanlarla bir sorunum olması, veya onların kötü, karanlık insanlar olması değil ve olamaz. Mesele, bu hareketin çok daha önemli ve ciddi bir çerçevede değerlendirilmesi ve benim bu çerçevedeki itirazlarım.

Fethullah Gülen hareketi, kökü Soğuk Savaş döneminde 'komünizmle mücadele' siyasetlerine kadar giden, Soğuk Savaş'ın son perdesinde, ABD'nin 'yeşil kuşak' projesi ile bağlantılı ve nihayet, 11 Eylül sonrası yine ABD'nin 'ılımlı İslam' siyasetleriyle ilişkili bir siyasi hareket. Bu, bu hareket içinde yer alan insanların (Fethullah Gülen dahil) ABD'nin icat ve idare ettiği insanlar, çabalar olması demek değil. Bu hareket, kuşkusuz belli bir iç dinamiğe sahip, ancak, olayı, dünya sahnesinde örtüştüğü, denk düştüğü ve nihayet parelel davrandığı siyasi tablo içinde değerlendirmek durumundayız.

ABD dış politikası, tüm Müslüman coğrafyada, Soğuk Savaş dönemi boyunca, Sovyet ve sol 'tehdid'e karşı, İslami hareketleri destekledi. Soğuk Savaş'ın son perdesinde, bir yandan Afganistan'da Sovyet işgaline karşı 'İslami cihat' hareketleri desteklendi, hatta bizzat örgütlendi. Diğer yandan, eşzamanlı olarak, İran İslam devriminin oluşturduğu anti-Amerikan, devrimci İslam dalgasına karşı da, ılımlı İslami hareketleri panzehir olarak destekledi. Dünya çapında, Fethullah Gülen okulları ve girişimlerinin önü bu çerçevede açıldı. Bana inanmıyorsanız, gidin bu okulların olduğu herhangi bir ülkeye değil okul, bağımsız biçimde dil kursu açmaya çalışın bakalım, açabiliyor musunuz?

11 Eylül sonrasında, daha önce desteklenen, besleyip büyütülen cihatçı hareketler de tehdit oluşturmaya başlayınca ve düşman ilan edilince ılımlı İslami hareketler, bu çerçevede daha da önem kazandı. Oysa, mesele sadece 'ılımlı İslam' falan da değil, ABD ile müttefik olmak ya da olmamak.

Tıpkı, Müslüman ülkelerin durumu gibi, ABD karşıtı İran'ın radikal İslam, müttefik Vahhabi Suudi Arabistan'ın dost sayılması gibi.

Nitekim, ABD ile birlikte davranan İngiltere'de, şimdi radikal diye tutuklananlar, zamanında cihata insani ve ideolojik kaynak sağladığı için serbestçe propaganda yapıyordu. En çarpıcı örnek, şimdi tutuklu olan Finsbury Park Camii imamı Abu Hamza'dır. Caminin 'ılımlı' cemaati zamanında, 'çocuklarımızı kötü etkiliyor' diye defalarca polise şikâyet ettikleri halde o zaman kılına dokunulmayan imam, sonra 'terör suçlusu' oldu.

Kısacası, bu işler, fazlasıyla karmaşık ve karanlık işlerdir. Dünya sahnesinde, kendi halinde bir cemaate kimse 'diyaloğa açık' diye hayran olup, ön vermez, ülkesinde başı sıkıştı diye memleketinde barındırmaz. Niyetiniz ne kadar iyi, halis olursa olsun, bu oyuna girdiyseniz, onun oyuncusu olmak ve tüm bunları duymak, tahammül etmek zorundasınız.

Son olarak, son zamanlarda Fethullah Gülen hakkında yapılan bilimsel çalışma ve toplantılara ilişkin bir noktayı aydınlatmakta fayda var. Bu cemaat, bu toplantıları, tebliğ ve çalışmaları, para vermiş yaptırmış/yazdırmış tartışmasına girmeye gerek yok. Akademik unvanlı biri tarafından kaleme alınmış olmak bir çalışmayı değerli, güvenilir kılmaz, güvenilir kıstas, o akademisyenin diğer alanlada yaptığı çalışmalarla öneminin, saygınlığının olup olmadığıdır. Sevenleri alınmasın ama, Fethullah Gülen, popüler karizmaya sahip, sıradan bir modern vaizdir. Modern düşünce geleneği açısından tanımı ancak bu şekilde yapılabilir. Diğer taraftan, 'Hocaefendi'ye, modern zaman Gazali'si, İbni Arabisi muamelesi yapmak, İslam düşünce geleneğini hafife almak olur.

Radikal

Bedir - Yusuf Ziya Özkan





Toplam Süre : 55:10

Toplam Büyüklük : 194.7 MB

Ebatlar : 640x368

Format : AVI

1.DOSYA İNDİR 2.DOSYA İNDİR

Bedir - Yusuf Ziya Özkan



Oscarlı Yıldızın 11 Eylül Bombası


Oscar ödülünü 48 yıl aradan sonra kazanan ilk Fransız aktris Marion Cotillard, ABD'yi 11 Eylül saldırılarını uydurmakla suçladı.Geçtiğimiz ay düzenlenen Oscar töreninde Kaldırım Serçesi filmiyle en iyi kadın oyuncu Oscar'ını alan Fransız Marion Cotillard Amerikalılar'ı kızdıracak.

Cotillard, "11 Eylül'e asla inanmıyorum, Amerikalılar'ın bizi kandırdıklarını düşünüyorum. Bunu, politikanın bir çözüm olmaktan çıkması için yaptılar. Binalara çarpan başka uçaklar da gördük fakat hiçbirisi böyle yanmadı. Aynı uçak saldırıları diyelim İspanya'da olsaydı, o binalar göçmez, 24 saat yanardı belki. Nasıl oldu da koskoca binalar göçtü? Amerikalılar tarafından kandırıldığımızı düşünüyorum" dedi. Hatta film yıldızı şuna da inanıyor: Adamlar o binaları yıkmayı çok önceden düşünmüşlerdi. Yıkıp, yerine daha modernini yapmak istiyorlardı.


AMERİKA AY’A ÇIKMADI

Para ve prestijin umrunda olmadığını kaydeden Cotillard, Amerikalılar'ın Ay'a çıkmasının da bir yalandan ibaret olduğunu düşünüyor.

İngiliz BAFTA ve Altın Küre sinema ödüllerinde de en iyi kadın oyuncu ödüllerini kazanmıştı.

itibarhaber

'PKK İşi Bitti, Artık BOP Var' Dedi

'PKK bitirilecek. Tekrar söylüyorum. PKK'nın ipi çekildi. Oyun bitti! Yeni oyunun adı BOP artık..'

Bu ifadeler Vakit Gazetesi’nin sevilen yazarlarından Abdurrahman Dilipak’a ait. Dilipak, “PKK nereye!” başlığıyla kaleme aldığı bu günkü yazısında, “PKK’nın ipi çekildi” diye yazdı. Dilipak, “İpi sadece Türkiye değil, başta ABD olmak üzere, diğer Batılı ülkeler de çekti..” dedikten sonra, sahneye konan senaryo ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu.

İşte Dilipak’ın gündem oluşturacak yazısı:

PKK NEREYE!

Bu işi bilen, bölgeyi izleyen arkadaşlarla konuşuyoruz da, anlatılanlardan kafamda şöyle bir resim oluştu. Onu sizinle paylaşmak istedim..

PKK bitirilecek. Tekrar söylüyorum. PKK'nın ipi çekildi. Oyun bitti! Yeni oyunun adı BOP artık.. Yeni Truva atı “Ilımlı İslâm”. Liderlik, kadro, yöntem tamamen farklı.. Finansal yapıları da! Daha eğitimli bir kadrolara dayanan, ticaret ve sanayi burjuvazisi oluşturmaya yönelik bir hareket.. Yeni senaryoda figüranlar evlerine gönderilirken kırallar köle, köleler kıralı oynayacak.. çekimler zor şartlarda, doğal ortamlarda değil, kent merkezlerinde, sanal ortamlarda gerçekleşecek.. Belki de silah sesleri değil, bundan sonra daha çok “zikir” sesleri duyacaksınız.. Tabii her şey rol icabı.. Ama elbette büyük bir çoğunluk bütün bu olanları gerçek sanacak..

İpi sadece Türkiye değil, başta ABD olmak üzere, diğer Batılı ülkeler de çekti..

Barzan'i de gidecek.. Ama önce PKK.. Canlı florada zayıflar kaybeder, güçlüler yaşar. ABD'nin, İsrail'in dostu yoktur, çıkarları vardır.. Barzani değil ama Talabani daha zayıf ve yaşlı bir aşiret reisi olduğu için o kalacak.

“Neden” derseniz.

önce PKK.. PKK çok büyüdü, çok masraflı, hantal bir yapıya sahip.. Mafialaştı ve bulundukları birçok ülkede sorun olmaya başladılar.. örgütün bu hantal yapıyı ayakta tutması için ciddi paraya ihtiyacı var. Onun için de silah ve uyuşturucu işi yapıyor, haraç topluyorlar.. öte yandan birçok ülkenin siyasi himayesi gerekiyor. Bu da o ülkelerde sosyal ve siyasi, diplomatik sorunlara sebeb oluyor.. öte yandan PKK kendi içinde parçalandı ve bulundukları ülke istihbaratları ile zorunlu bir şekilde dirsek temasına girince, PKK Kürt hareketi olmaktan çıkıp, büyük ölçüde bölgede faaliyet gösteren istihbarat örgütlerinin Truva Atı'na, paravan örgütüne döndü.

Bu örgütte farklı, zıt, düşman konumda birçok ajan var. Bu da iç hesaplaşmalara, çatışmalara, içeride liderlik kavgalarına sebeb oluyor..

Yani PKK artık tümü ile bitti mi? Hayır, bu; bu aşamada mümkün değil.. Dağ kampları bitirilecek. Kuzey Irak'ta bir varlıkları olur. Dağda değil ama büyük şehirlerde STK görüntüsü adı altında daha demokratik bir söyleme sahip bir Kürt hareketi olarak varlığını sürdürür. Ama öte yandan özellikle Güneydoğuda, farklı istihbarat örgütlerinin yönlendireceği küçük PKK'cıklar, fraksiyonlar olarak varlıklarını sürdüreceklerdir..

Bu süreçte Apo'nun gerilla lideri rolü de bitiyor. O da demokratik bir Kürt hareketine destek verecek.. Türkiye'de siyasi etkileri azalacak, ama Kuzey Irak'ta legal bir Kürt siyasi hareketine dönecekler.

Silahlı Kürt hareketinin dağ kadroları büyük bir ihtimalle silah bırakıp Irak'a yerleşecek. Lider kadrosu bölgeden ayrılacak ve zaman içinde bulundukları ülkelerde ya kontrol altına alınacaklar ya da bir şekilde tasfiye edilecekler.. Direnen ve işbirliğini reddedenler ise, paketlenip Türkiye'ye teslim edilecekler.

Görünen o ki, Barzani'nin de rolü ya sınırlandırılacak ya da tasfiye edilecek.. Barzani'nin yerine aileden biri sembolik olarak çıkarılabilir. Bundan sonraki Kürt hareketinin rotası, feodal bir aşiret yapısından çıkarılıp, tırnak içinde Demokratik Kürdistan olacak.. Bu yeni süreçte, Kürt Yahudileri, Kürt Masonları ve Amerikan pasaportu taşıyan beyaz Kürtler olacak..

Amerika boşuna bu kadar para yatırmadı. Bu kadar adam beslemedi..

Bana kalırsa Barzani işin farkında. Barzani'yi tasfiye etmek, PKK'yı tasfiye etmekten daha zor.. Ama ABD için daha elzem..

Aslında Kürt liderler başından beri stratejik bir hata yaptılar.. Bölgede hem Irak Arap halkı, hem Türkiye, hem İran ve hem de Suriye ile kavgalı bir Kürdistan'ın varolma şansı yoktur.. ABD bölgede kalıcı değildir. İsrail gibi, bölge halkları ile genelde İslâm dünyası ile kavgalı bir ülke ile ittifak kurarak bu temeller üzerinde varolmak mümkün değildir..

İsrail, Kürdistan, Ermenistan gibi oluşumlar zaten bölge halkları tarafından bir kuşatma olarak algılanırken bu oluşumlar ABD'nin ve daha genelde Batının Truva Atı olmaktan öte bir anlam taşımayacaktır.. Bunlar arasında en zor durumda olanı da, kapalı bir havzaya hapsolmuş olan Kürdistan olacaktır..

Ne jeopolitik, ne jeostratejik, ne konjonktürel ve ne de uluslararası hukuk açısından Kürdistan diye bir siyasi oluşum mümkün değildir.. Cemiyeti Akvam’ın kararı ile Türkiye ile İngiltere arasındaki Ankara andlaşması ile bölge iki ülkenin garantörlüğünde bir vesayet rejimine tabidir..

Kürt liderlerin bu yeni durumu doğru okumaları gerekir..

Birileri “zor” dese de, Irak'a yerleşecek Türkiye kökenli Kürtler, Ankara'nın örtülü desteği ile yeni oluşumda güçlü bir siyasi hareket ve Türkiye ile ilişkilerde önemli roller oynayacak, ticaret ve sanayi burjuvazisinin oluşmasında öne çıkan sosyolojik bir kesimi oluşturabilirler.. Eski dostlar, savaş baltalarını toprağa gömüp yeni dostluklar kurabilirler.. Bu imkansız değil!. Birileri inanmasa da, Ankara'nın eli bir şekilde başından beri PKK'nın içinde oldu. PKK'nın ortaya çıkması, Türkiye'ye rağmen değil, örtülü bir mutabakatla sağlandı.. Apo’nun teslim edilmesi de öyle oldu!

Türkiye'nin Irak'taki operasyonu PKK'nın dağ kadrolarının tamamı ile tasfiyesini ön görmektedir.. PKK'nın tasfiyesi sürecinde büyük şehirlerden aşırı bir tepki gelmemesi de aslında dikkat çekicidir.. Operasyon tamamlandıktan sonra içeride bir karakol bırakarak Türk askeri geri çekilecektir.. Ama bölgedeki denetim ve takip devam edecektir. Beklendiği kadar kimse teslim olmamıştır.. Barzani yönetimi, Ankara ile bu süreçte bugüne kadar işbirliği yapmamış olması Ankara'nın canını sıkmaktadır.. Bölgeden kaçan silahlı grubları Barzani yönetimi korumakta, yaralılarına insani amaçlı yardım yaparken, bu kişiler hakkında bilgi vermemesi Ankara'nın canını sıkmaktadır. öte yandan böyle bir hareketin, Kürtler arasında ihanet, arkadan vurma, satma anlamına geleceği de açıktır.. Barzani yönetiminin öfkeli tepkileri, aslında “seçmene selam” kabilinden anlaşılır tepkilerdir.

Kürtlerin kavgacı kesiminin demokrasi ve bağımsızlıktan öte bundan sonra tartışacak çok konuları olacak, mesela laiklik, sosyalizm, demokrasi, sosyal demokrasi, feminizm, türban, Zerdüştlük, İslâm, Zazalar Kürt mü, Gurmanço mu önce Sorani mi? Apo kimin adamı idi? Feodalizm, globalizm, Şiilik, önce Kürt müsün, Müslüman mı? ABD emperyalist mi değil mi? İsrail'le ilişkiler ve Kudüs sorunu? Kur’an’da kavmiyetçilik sorunu vesaire vesaire..

Burada asıl sorun, terörün bitmesinin, başörtüsü konusunda kendini gösteren irticanın önlenemeyen yükselişinin, Türkiye'de soğuk savaş günlerinde, PKK'yı üreten, terör ve irtica senaryoları üzerine kurgulanmış psikolojik harp ve kontrollü bunalım stratejisinin bundan sonraki rotası ile ilgilidir.

Aslında madem PKK tasfiye ediliyor, eş zamanlı olarak kontrgerilla çetelerinin de tasfiye edilmesi gerekir. Bugüne kadar hep “Tavşana kaç, tazıya tut” dediler. Bu bir oyundu. Bazı rektörler, emekli asker ve yargıçlar, media mensupları bu oyunu gerçek sandılar ve eski rollerinin hesaplarının kendilerinden sorulmasından korktukları için bağırıp çağırıyorlar ve PKK'dan birilerinin rant sağlamaları gibi, çeteden rant sağlayan çevreler de gelişmelere karşı öfkeli tepkiler veriyorlar.. Tekrar söylüyorum, PKK neyse ulusalcı çeteler de, aynı merkezden güç alıyorlar.. Birileri bizim kanlarımız, gözyaşlarımız, çalınan alın terlerimiz ve milli servetlerimiz üzerine kendilerine iktidar ve servet üretiyorlar. Bu yapının tepesinde de uluslararası bir masonik yapı bulunuyor..

Zaten Ergenekon da bu değil mi? PKK, Ying yang’ın karşı kanadını oluşturmaktadır belki de.. Bu iki yapı bir arada düşünüldüğünde “derin gerçek” ortaya çıkacak ve “Türkiye neden böyle” sorusunun cevabına ulaşılacaktır..

Selâm ve dua ile.