İzleyiciler

Emekli Paşa Mason Üstadı Çıktı

Emekli Tuğamiral İlker Güven’in evinde yapılan aramada masonik belgeler ele geçirildi.



Masonik belgeler, TSK personelinin mason derneklerine üye olmalarının yasak olmasına rağmen Tuğamiral Güven'in 1994 yılında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası'na üye, 1998'yılında da Mason Üstadı olduğunu ortaya koydu.

Evde yapılan aramada Güven'in 1994'te yapılan Büyük Kulüp'e üyelik ile Yeniden Müdafa-i Hukuk Hareketi Derneği kurucusu olduğunu gösteren belgeler bulundu. Güven, emekliye ayrıldıktan sonra Atatrükçü Düşünce Derneği'ne de üye olmuştu.

Genelkurmay Başkanlığı, 2002'de imza karşılığı tebliğ edilmek üzere yayınladığı emirde; İç Hizmet Kanunuína göre subayların mason derneklerine, lions ve rotary kulüplerine üye olmasının yasak olduğunu hatırlatmıştı. Emirde, bazı TSK personelinin yasağı ihlal ettiğinin tespit edildiğine de dikkat çekilmişti.

Bugün

Youtube ve Google'da Artık Özgürlük Dönemi Sona Eriyor

ABD’de bir mahkeme, YouTube’a sitedeki videoları izleyen milyonlarca kişi ile ilgili tüm bilgileri açıklaması emrini verdi.



HER ay 10 milyonun üzerinde kullanıcı tarafından ziyaret edilen dünyanın en popüler video paylaşım sitesi YouTube’ta artık özgürlük dönemi sona erdi. ABD’de bir mahkeme, YouTube’a sitedeki videoları izleyen milyonlarca kişi ile ilgili tüm bilgileri açıklaması emrini verdi.

Bu bilgiler arasında hangi videonun kaç kere, hangi tarihte izlendiği, saat kaçta izlendiği, varsa izleyenlerin kullanıcı adları ve kullanıcının IP numarası gibi kayıtlar var. Bu kararın arkasında Paramount Pictures, MTV, DreamWorks ve Nickelodeon’ı da elinde bulunduran medya devi Viacom’un YouTube’a açtığı dava var. Viacom, sitede 150 binin üzerinde telif yasalarına aykırı video bulunduğu gerekçesiyle geçen yıl YouTube’un sahibi Google’a 1 milyar dolarlık dava açmıştı. Davaya bakan yargıç Louis Stanton, YouTube’un erişim bilgilerinin Viacom’a verilmesini kararlaştırdı. Google ise toplam 12 terabayt büyüklüğündeki bu bilgilerinin aktarılmasının büyük zorluk olacağını savunuyor.

Kararın ardından sanal dünyada kişi haklarını koruyan dernekler bunun “özgürlüğe darbe” olduğunu belirterek, ayağa kalktı. Ancak şirket elde edeceği bu bilgileri sadece YouTube’a karşı mücadelesinde kullanacağını, kullanıcıların mahremiyetine saygı göstereceğini açıkladı. Bu kararın ardından Viacom isterse, hangi kullanıcının hangi videoyu seyrettiğini belirleyebilir. Ama kullanıcının adına ulaşmaları pek kolay değil. Her bilgisayara özel olan IP adresini ise genelde internet hizmeti veren şirketler belirliyor.

Dolayısıyla Viacom, bir IP adresi hakkında bilgi almak isterse servis sağlayıcı şirketi aramak zorunda. Bu kararın diğer şirketler için de geçerli olabileceği belirtiliyor.

YouTube’a ilk isyan Premier Lig için geldi

Amerİkan mahkemesi nin verdiği bu karar sonrası ilk başvuran ise İngiltere Premier Ligi yayıncı kuruluşu oldu. Maçların önemli anlarının YouTube’da yayınlanmasından şikayetçi olan şirket, Viacom davasında alınan sonuçların kendileri için de geçerli olması için mahkemeye başvurdu.

itibarhaber

BBC'nin Hazırladığı Belgeselle 11 Eylül Yeniden Alevlenecek



ABD'de 11 Eylül 2001'de düzenlenen kanlı saldırılarla ilgili 'komplo teorileri', İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin hazırladığı belgeselle yeniden alevlenecek.

BBC, Komplo Dosyaları adlı programda, özellikle New York'ta Dünya Ticaret Merkezi İkiz Kulelerinin yanında bulunan 47 katlı 7 nolu binanın çöküşüyle ilgili sorular üzerine eğilecek.

İkiz Kuleler'in yıkılışından yedi saat sonra aniden çöken bina, yıkımın kontrollü olarak gerçekleştiğini öne süren komplo teorilerine de en önemli gerekçeyi teşkil etmişti.

Binanın yıkışılına iliklin resmi inceleme sonucu hazırlanan raporun, bu ay sonunda açıklanması beklenirken, yetkililerin, İKiz Kulelerdeki yangının 7 numaralı binanın çökemsine neden olduğunu söyleyecekleri tahmin ediliyor.

Bununla beraber BBC'nin, komplo teorilerini alevlendirecek şekilde, 7 numaralı binanın sadece yangın nedeniyle yıkılan dünyadaki ilk ve tek gökdelen olduğuna işaret edeceği belirtiliyor.

BBC'den yapılan açıklamada, programın, gerçekte neden olduğu ve niçin bazı insanların, olayda bir kasıt olduğuna inandıklarını belirlemeyi amaçladığı belirtildi.

Bush yönetiminin teröre karşı savaş doktrinine esas teşkil eden ve Afganistan ile Irak savaşlarına gerekçe olarak kullanılan 11 Eylül saldırıları, üzerinden geçen yedi yıla karşın hâlâ hararetli tartışmalara yol açıyor.

Aralarında ünlü akademisyenler ve bilimadamlarının da bulunduğu sayıları giderek artan bir grup, saldırılarla ilgili resmi söyleme karşı çıkarak, olayın bir tertip olduğunu öne sürüyor.

itibarhaber

Yahudi Şarkıcı Ezan Okununca Konsere Ara Verdi



Küdus doğumlu şarkıcı Yasmin Levy, önceki akşam Esma Sultan Yalısı'nda bir konser verdi. Yahudi bir ailenin kızı olan Levy, şarkıları kadar düşünceleriyle de müzik piyasasında konuşuluyor. İzmir doğumlu Isaac Levy'in kızı olan Leyv, İsrail kurulduğunda Arapların evlerinden uzaklaştırıldığını ve Yahudilerin onların yerlerine yerleştirildiğini, bunun haksız bir durum oluşturduğu gibi düşünceleriyle de dikkatleri çekiyor.

Konserine 'Türkiye'yi evim gibi görüyorum' diyerek başlayan Leyv'in Esma Sultan Yalısı'ndaki programına ilgi de büyük oldu. Esma Sultan Yalısı'nın önü saatler önceden konser için gelenlerin kuyruğu ile doldu. Konserinde İstanbul'u ve Türkiye'yi çok sevdiğini söyleyen Levy unutulmaz şarkılarını Türk hayranları için söyledi. Konserinde Levy, ikinci parçasından sonra Türkçe olarak 'Ezan'a saygı' diyerek konserine ara verdi. Ezan sonrası konserine kaldığı yerden devam eden ünlü şarkısı gecenin ilerleyen vakitlerine kadar sahnede kaldı.

Yeni Şafak

"İslam'la Yeniden Doğdum"

“Müslüman olduktan sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeye başlamıştım. Bu his Müslüman olduktan sonra beni hiçbir zaman terk etmedi.”



Dünyada İslam'a olan ilgi her geçen gün daha da artıyor. Bu ilginin merkezlerinden biri de Uzakdoğu dinlerinin yıllardır revaçta olduğu Japonya… Son 5 yıldır İslam'a büyük ilgi gösteren Japon Gençliği tıpkı Leyko Hanım gibi huzur ve mutluluğu İslam'da buluyor. Bir zamanlar Budizme inanan Leyko Hanım; Ürdün, Suriye ve Türkiye'ye yaptığı ziyaretler sonucu Müslüman olmaya karar vererek ismini Leyla olarak değiştirmiş. “Müslüman olduktan sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeye başladım. Bu his beni hiçbir zaman terk etmedi.” diyen Leyla Hanım'ın hem Müslüman oluş serüveni, hem de İslam ve Müslümanlarla ilgili tespitleri oldukça ilginç.

ADEM ÖZKÖSE-ŞAM

-Nasıl bir ortamda büyüdünüz? Bize ailenizden ve çevrenizden bahseder misiz?

Hiroşima'da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist'ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda'nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki Buda Heykeli için törenler düzenler, ona çeşit çeşit tatlılar, meyveler ve yemekler ikram ederdik. Buda'nın yaşayan ruhunun ikram ettiğimiz yiyecekleri yediğine inanırdık. Bir gün geçtikten sonra da annem Buda'ya ikram ettiğimiz yemekleri bu sefer bize yedirirdi. Özellikle liseye başladığım yıllar Buda için evde yapılan törenlere katılmamaya, Buda'ya ibadet etmemeye başladım.

“KALBİM BUDA'YI İSTEMİYORDU”

-Niçin? Buda'nın neyi sizi rahatsız ediyordu?

Kalbim istemiyordu. Buda'ya secde etmeye başladığım andan itibaren içimde büyük bir acı hissediyordum ve kalbim patlayacak gibi yanmaya başlıyordu. Sanırım fıtratım Buda'ya ibadet etmemi kabul etmiyordu. Hatta annem bu durumumu fark edince, benim Buda'nın ruhunun azabına uğradığımı düşünmeye başladı.

-Lise yıllarınızda İslam ve Müslümanlar hakkında ne düşünüyordunuz?

İslam hakkında çok fazla bir şey bilmiyordum. Sadece okul kitaplarında diğer dinler hakkında olduğu gibi İslam'la ilgili de kısa bilgiler vardı. Bir de televizyonda İslam Ülkeleriyle ilgili birkaç belgesel seyretmiştim. İslam hakkında zihnimde net bilgiler yoktu, fakat her Japon gibi ben de Buda'ya inanmadıkları için Müslümanların sapkın kafirler olduklarını düşünüyordum.

-Daha sonra ne oldu? Müslüman olma serüveninizi dinleyebilir miyiz?
Liseyi bitirdikten sonra Tokyo'ya gittim ve Tokyo'da bir elbise şirketinde çalışmaya başladım. Tokyo'da bulunduğum yıllar zihnim sorularla dolmaya başladı. Sabahlara kadar düşünüyordum ve kendi kendime sorularıma cevaplar arıyordum.

“JAPON TOPLUMU TIPKI BİR MAKİNA GİBİ”

-Ne tür sorular?

Ben doğmadan önce 3 kardeşim aralıklarla annemin karnında ölmüşler. Kendi kendime; “Niçin kardeşlerim dünyaya gelmeden öldüler ve ben niçin dünyaya geldim” diye soruyordum. Ayrıca bu dünyada niçin yaşadığımı, ölünce nereye gideceğimi, hayatın anlamının ve hakikatin ne olduğunu merak ediyordum. Budizimden iyice uzaklaşmıştım; çünkü Budizmin felsefesi ve Buda için yapılan ibadetler bana çok saçma geliyordu. Bu arada Japon Toplumunun yaşamını da sorgulamaya başladım. İnsanlar sürekli çalışıyorlardı ve makinelerden pek fazla farkları yoktu. Bu insanlar dünyaya sadece çalışmak için mi gelmişlerdi. Bir çok soru soruyordum; fakat bu sorulara cevap bulamıyordum. İyice bunalıma girmiştim. Bu nedenle yaz gelince iznimi kullanmak için şirketten ayrıldım. Seyahat etmenin bana iyi gelebileceğini düşündüm. Şirketteki arkadaşlarımın bir çoğu tatillerini geçirmek için Amerika veya Fransa gibi meşhur Batı ülkelerine gitme kararı almışlardı. Bu tercih bana çok cazip gelmedi. İnternette araştırma yaparken Suriye ve Ürdün dikkatimi çekti. Arap ülkeleri Japonya'da pek fazla bilinmiyordu. Benim içimde de Arap ülkelerine karşı uzun zamandır merak vardı. Bu nedenle bir tur şirketiyle Ürdün ve Suriye'yi ziyaret etme kararı aldım.

“ARAPÇA HATLAR BENİ ÇOK ETKİLEDİ”

Ürdün'de 3 gün kaldıktan sonra Suriye'ye geçtik. Suriye'yi gezmeye ilk olarak Emevi Camii'nden başlayacaktık. Emevi Camii'ne girdikten birkaç dakika sonra ezan okunmaya başladı. Ezanı dinledikçe kalbime huzur dolmaya başladı. Caminin avlusunda bir köşeye oturup ezanı bitene kadar dinledim ve daha sonra da camiyi gezmeye başladım. Çocukluğumdan beri sanatla uğraşan biriydim. Hatta kendime ait bazı sanatsal çalışmalarım da vardı. Camiyi gezerken Arapça yazılmış hat yazıları dikkatimi çekti. Hayatımda bu kadar muhteşem bir sanat eseri görmemiştim. Yazıları anlamıyordum; fakat yazılardaki sanatsal yön beni aşırı derecede etkiledi. Emevi Camii'nde şimdiye kadar hiçbir mekanda hissetmediğim bir huzur vardı ve hatları incelerken ruhumdaki bu huzur daha da artıyordu. Arapça yazılara hayran kalmıştım, bu nedenle Japonya'ya döner dönmez Arapça'yı ve Arapça yazmayı öğrenmek için bir kursa başladım. Arapça İslam'la ilgili yeni bilgiler öğrenmemi de sağlıyordu ve İslam'a olan ilgim her geçen gün daha da artmaya başladı. 1 sene böyle geçti ve daha sonraki yaz tatilimde de Türkiye'ye gittim. İstanbul,Bursa, Kayseri ve Konya'yı gezdim. Bu gezim esnasında sürekli olarak camileri ziyaret etmek istiyordum. Camileri her ziyaret edişimde ruhum size anlatmakta zorlanacağım derecede huzura eriyordu. Özellikle Konya ve Kayseri'de insanlar bize çok iyi davrandılar. Türk Kadınları bizi evlerine davet edip yemek ikram ettiler. Bu durum bana çok garip geldi. Çünkü Japonya'da insanlar tanımadıkları yabancıları evlerine kesinlikle davet etmezler. Türklerin bu sıcak tavırları İslam'a olan ilgimi daha da arttırdı. Türkiye'den Japonya'ya döndükten birkaç gün sonra da Kur-an'ın tercümesini okumaya başladım. Kur'an zihnimdeki bütün sorulara cevap veriyordu. Bana hayatın manasını öğretiyor ve dünyada nasıl yaşamam gerektiğini anlatıyordu. Özellikle dünyanın yaratılması ve kainatın işleyişiyle ilgili ayetlerden çok etkilendim. Kur'an okudukça Allah'ın büyüklüğünü daha da iyi kavrıyordum ve yaratıcı karşısındaki konumumu fark ediyordum. 2 hafta içinde Kur-an'ın Japonca tercümesini baştan sona bitirdim.

-Müslüman olmaya ne zaman karar verdiniz?

İslam'ın hakikat olduğunu anlamama rağmen Müslüman olmaya hemen karar vermedim.

-Niçin?

Kendimi İslam'a girmek için hazır hissetmiyordum. Çünkü Müslüman olmaya karar verdiğimde yeni bir hayata adım atacaktım ve yıllardır sürdürdüğüm alışkanlıklarımın bir çoğunu terk etmem gerekecekti. Kur'an okuduktan sonra İslam'la ilgili araştırmalarımı daha da arttırdım. Özellikle hadis kitapları beni İslam'a hazırladılar. Hadisler sayesinde eski alışkanlıklarımın yerini alacak yeni alışkanlıklar edindim. 6 ay kadar süren bu araştırma sürecinin ardından Tokyo'daki İslam Merkezi'ne giderek Kelime-i Şehadet getirdim ve Müslüman oldum.

-Müslüman olduktan ne kadar zaman sonra örtündünüz?

Kelime-i Şehadet getirdikten hemen sonra örtündüm ve örtümü bir daha çıkarmadım. Hatta Müslüman olduktan bir gün sonra çalıştığım şirkete başım örtülü bir şekilde gittim. Şirketin müdürü başörtülü bir şekilde çalışamayacağımı söyledi, ben de hemen şirketten istifa ettim.

-İşsiz kalınca üzülmediniz mi?

Hayır. Çünkü kalbimde Allah'a karşı büyük bir iman oluşmuştu. Ona tevekkül ediyordum ve Allah'ın beni yalnız bırakmayacağını biliyordum. Allah'a iman etmiştim ve ne olursa olsun onun bana emrettiği gibi bir hayat sürmeye karar vermiştim. Daha sonra da başörtülü olarak çalışabileceğim başka bir şirkette işe başladım. Müslüman olduktan sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeye başlamıştım. Bu his beni hiçbir zaman terk etmedi.

“BAŞÖRTÜM HERŞEYİM”

-Başörtüsü sizin için ne anlama geliyor?

Başörtüsü benim her şeyim. Örtüm başımda olduğu zaman Allah'ın bana olan şefkat ve sevgisinin daha fazla arttığını hissediyorum.

-İslam'a girdikten sonra Müslümanlarla ilgili hayal kırıklıklarınız oldu mu?

Evet, hem de çok… Bazı Müslümanların İslam'ın emirlerini yerine getirmemeleri beni çok şaşırttı, hatta bu durum nedeniyle bir çok kez ağladığımı hatırlıyorum. Müslümanlar İslam'ı çok iyi yaşamasalar da İslam'a ve Peygamber efendimize karşı içimde çok büyük bir sevgi var. Bir de Hz. Hatice'yi çok seviyorum ve elimden geldiği kadar Hz. Hatice'yi kendime örnek almaya çalışıyorum.

-Japonya'da İslam'a olan ilgi şu an ne durumda?

Allah'a şükür çok iyi. İslam Merkezi'nden aldığım bilgilere göre her gün en az 5 Japon Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oluyormuş. Önümüzdeki yıllar bu sayının daha da fazla artacağını düşünüyoruz.

-Siz, bir başkasının İslam'a girmesine vesile oldunuz mu?

Evet. İki Japon Arkadaşım benim davetimle İslam'a girdiler. Bir arkadaşım Ayet, diğer arkadaşım da Zeki ismini aldılar.

-Tekrar Japonya'ya dönmeyi düşünüyor musunuz?

2 sene daha Şam'da kalıp Arapçayı öğrendikten sonra Japonya'ya geri döneceğim. Çünkü Japonların İslam'ı iyi bilen davetçilere ihtiyacı var.

GERÇEK HAYAT DERGİSİ

Arz-ı Mev'ud Gerçekleşecek mi?



İran’a saldırı, sadece, bölgenin enerji kaynaklarını kontrol altında tutma ya da İran’ın nükleer silah elde etmesini önleme amacını ötesinde olacaktır. Zira, 111 yıl önce alınan ‘100 yıl içinde Arz-ı Mevud’un gerçekleştirilmesi’ henüz gerçekleştirilemedi. Arz-ı Mevud için girişilecek bir savaş, bir anlamda var olma ya da yok olma anlamına geliyor.

HERŞEY BASEL’DEKİ SİYONİST KONGRE’DE BAŞLAMIŞTI

Basel’de 1897’de toplanan Birinci Siyonist Kongresi’nde alınan kararların başında 50 yıl içerisinde Filistin toprakları üzerinde İsrail devletinin kurulması, 100 yıl içerisinde de Türkiye’nin Güneydoğu’sunu da içine alan Nil’den Fırat’a kadar ‘Büyük İsrail’ devletinin kurulması kararlaştırılmıştı.

İLK KARAR ZAMANINDA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

Amerika ve Avrupa’daki Yahudi sermayedarların çabası sonucu Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesi ve sonrasında Filistin’e başlatılan göç ve ardından yine bu sermayedarların Batı’da kurdukları lobi sayesinde 50 sene içerisinde İsrail devleti kuruldu.

REFAH VE HİZBULLAH’IN ORTAYA ÇIKMASI

İlki başarıyla gerçekleştirilen Siyonist Kongre kararlarının ikincisi olan Arz-ı Mevud ya da vaad edilmiş topraklarda Büyük İsrail’in kurulması ise 1990’ların sonlarında gerçekleşmesi gerekiyordu. Ancak 2008’in ortasında olmamıza rağmen, henüz Büyük İsrail kurulamadı ve Mesih’in dünyaya dönmesi gecikti. Kimilerine göre, Türkiye’de ya da diğer Ortadoğu ülkelerindeki iç ya da dış siyasi gelişmeler, Birinci Siyonist Kongresi’nde alınan kararlarla yakından ilişkili. 1996’da Türkiye’de Refah Partisi’nin iktidara gelmesi, Lübnan’da Hizbullah’ın güçlenmesi gibi etkenler, birçok siyasi uzman tarafından Büyük İsrail’in kurulmasını engellediği ya da en azından geciktirdiği şeklinde yorumlanıyor.

PLAN GECİKTİKÇE, ENDİŞELER ARTIYOR

111 yıl önce alınan ve 100 yıl içinde gerçekleştirilmesi planlanan Büyük İsrail ideali, Siyonist Yahudileri endişelendiriyor. Zira, İsrail’in son dönemde ABD’ye İran’a saldırması konusunda yaptığı ve baskı ve yine kendisinin İran’a yönelik retoriğini sertleştirmesi, gecikmiş bir planın bir an önce gerçekleştirilmesi amacına da bağlanabilir.

PETROLLER VE NÜKLEER SİLAHLAR TEK BAŞINA AÇIKLAMIYOR

ABD ya da İsrail’in İran’a yönelik saldırı planı, tek başına bölge petrollerini kontrol altında tutma ya da İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemeye yönelik bir çaba olarak açıklanamaz. Zira, İran şimdiye kadar Uluslar arası Atom Enerjisi ve Batılı devletlerle işbirliği yapmaya hazır olduğunu defalarca dile getirmesine rağmen, ABD ve İsrail’in tonu sertleşen tehditleri, Mesih’i bekleyen ve geciktikçe endişelenen Siyonist laik Yahudiler ile Siyonist dindar Yahudilerin 111 yıl önce alınmış bir kararı hayata geçirme çabasıyla açıklanabilir.

VAR OLMA YA DA YOK OLMA MÜCADELESİ OLACAKTIR

İran’a yönelik bir saldırı, bir anlamda tüm bölgeyi içine alacak bir Üçüncü Dünya Savaşı, hatta daha da ötesi, birileri için kıyamete kadar var olma, diğerleri içinse kıyamete kadar köle ya da yok olma anlamı taşıyacaktır. Arz-ı Mevud için bastıran ABD ve İsrail, bunu gerçekleştiremezse, Batı’nın temelini oluşturan Hıristiyan-Yahudi medeniyeti üstünlüğünü kaybedecek ve üstünlük yeniden İslam’a geçecektir. İran’a saldırı, var olma ya da yok olma anlamı taşıyor. Ancak yok olma riski bile İsrail’i planından vazgeçiremiyor.

itibarhaber