İzleyiciler

Müslümanlara Yine El Kaide Zulmü: 21 Gözaltı

Allah (cc), tek suçu Cihada arzulu ve meyilli olmak olan, bu nedenle El Kaide yaftasıyla gözaltına alınan kardeşlerimizin yardımcısı olsun dualarınızı esirgemeyin...



İstanbul'da yapılan operasyonlarda El Kaide şüphelisi 21 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan şüpheliler İstanbul Emniyet Müdürlü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde sorgulanıyor.

Alınan bilgiye göre, Beşiktaş'taki özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcılığının koordinasyonunda, kentin çeşitli semtlerinde, terör örgütü El Kaide'ye yönelik operasyon düzenlendi.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince yapılan operasyonda, Afganistan'a giderek siyasi ve askeri eğitim alanların da aralarında bulunduğu belirtilen 21 şüpheli yakalandı.

Eylem hazırlığında oldukları ileri sürülen şüphelilerin şubedeki sorgularının sürdüğü öğrenildi.

1 Nisan 2008'de gerçekleştirilen operasyonda, örgüt üyesi oldukları ve eylem yapmayı planladıkları ileri sürülen 45 kişi gözaltına alınmıştı.

Cihaderi

NATO ve CIA'in Kanlı Gizli Orduları

1980 darbesinin tezgâhlanmasından ve 1971 ‘kardeş kavgasından’ sorumlu” “gizli orduların” İtalya'daki kirli oyunları...



GLADİO OPERASYONU: CIA’in “STAY BEHIND” GİZLİ ORDULARI AĞI

Aldo Moro’nun “Kurban Edilişi”

Andrew Marshall*

CIA, NATO aracılığıyla ve Batı Avrupalı çeşitli istihbarat birimleriyle çalışarak onlarca yıl Batı Avrupa’daki düzinelerce terör vahşetinden sorumlu stay behind** “gizli ordular” ağı kurdu. Bu rapor en iyi belgelendiği için İtalya’daki stay behind ordusuyla sınırlıdır. Kod Adı Gladio yani “Kılıç”.

KISA BAKIŞ

“Stay Behind” Ordularının Amacı

1950’lerin başlarında, Birleşik Devletler, Batı Avrupa’da “Stay Behind” gönüllü ağlarını eğitmeye başladı ki böylece Sovyet işgali vuku bulduğunda, “istihbarat toplayıp, kaçış yolları açıp ve direniş hareketleri oluşturulabilecekti”. CIA, NATO komitesinin koordinasyonu altında Batılı askeri istihbarat birimleriyle dirsek temasında çalışacak bu grupları finanse etti ve danışmanlığını yaptı. 1990’da, İtalyan ve Belçikaları müfettişler, bu “stay behind orduları” ve Batı Avrupa’da 20 yıllık dönemdeki terör olaylarıyla arasındaki ilişkiyi araştırmaya başladı. [1]

“Gizli Ordular” mı, Terörist Gruplar mı?

Bu “stay behind” orduları, Batı Avrupa siyasetinde solun yükselişini engelleme amacıyla “gerilim stratejisi” adı altında tüm Avrupa’daki terörist organizasyonlarla dolaplar çevirdi, onları destekledi ve hatta yönetti. NATO’nun “gizli orduları” birçok ülkede suç ve ifsat eylemleri içerisinde oldu. Türkiye’de 1960’da, stay behind ordusu, askerle birlikte çalışarak, bir darbe tezgahladı ve Başbakan Adnan Menderes’i öldürdü; Cezayir’de, 1961’de, Fransız stay behind ordusu CIA’yle Cezayir’deki Fransız hükümetine karşı nihayetinde başarısızlıkla neticelen bir darbe girişimi tezgahladı; 1967’de Yunanistan’da stay behind ordusu darbe yaptı ve askeri diktatörlük kurdu; 1971’de Türkiye’de, darbe sonrasında, stay behind “kardeş kavgası” çıkarıp yüzlerce kişiyi öldürdü: 1977’de İspanya’da stay behind ordusu Madrid’de bir katliam yaptı; 1980’de Türkiye’de, stay behind ordusunun başı darbe tezgahladı ve idareye el koydu; 1985’de Belçika’da stay behind orduları süpermarket önündeki insanlara rastgele ateş açarak 28 kişiyi öldürdü; İsviçre’de 1990’da İsveç stay behind’ın eski başı ABD Savunma Bakanlığı’nı “gerçeği açıklayacağını” söylemesinin ertesi günü kendi kasaturasıyla öldürülmüş olarak bulundu; ve 1995’de İngiltere, MI6 ve SAS’ın Batı Avrupa’daki stay behind ordularına yardım ettiğini ortaya çıkardı. [2]

GLADIO OPERASYONU’NUN DOĞUMU

Bir “Gerilim Stratejisi”

1990’da İtalya Başbakanı, İtalya’nın “stay behind” ordusu “Gladio”nun (Kılıç), İtalyan hükümetinin onayıyla 1958’den beri var olduğunu itiraf etti. 1970’ler başlarında, İtalya’nın komünist desteği artarken, hükümet Gladio ağını kullanarak “Gerilim Strateji”sine döndü. 1972’deki çok gizli Gladio toplantısında, bir yetkili Komünistlere “önleyici bir saldırı”yı işaret etti. Guardian’ın haberinde, İtalya’daki Gladio, tüm İtalyan istihbarat birimleri ve İtalya’nın P2 Mason locasının arasındaki ilişki belgelendi. Her 3 istihbarat biriminin başı da P2 Locası’na üyeydi. [3]

Ağın Kurulması

1949’da, CIA, İtalyan SIFAR adı verilen ve Mussolini gizli polisinin eski üyelerinden oluşan gizli silahlı kuvvetlere ait istihbarat biriminin kurulmasına yardım etti. Adı sonralarda SID’e çevrildi. İkinci Dünya Savaşı sonunda, eski Nazi işbirlikçisi Licio Gelli, savaş sırasındaki faaliyetleri nedeniyle idamla suçlanırken ABD Karşı İstihbarat Kolordu’suna katılarak kaçmayı başardı. 1950’lerde Gelli SIFAR’a dahil oldu. Gelli aynı zamanda P2 Mason Locası’nın da başıydı ve 1969’da, Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger’in asistanı General Alexander Haig’le sıkı ilişkiler kurdu. Bu ağ içerinde, Gelli, CIA ve SID’ın başı General De Lorenzo arasında şef arabulucu oldu. [4]

Gladio “Gerilim” Yaratıyor

Gladio, General Giovanni de Lorenzo’nun İtalyan Sosyalist Bakanları hükümetten çekilmeye zorlandığı sessiz bir darbede yer aldı. [5] 12 Kasım 1969’da Ulusal Ziraat Bankası önünde patlayan bomba 17 kişiyi öldürdü 88’ini de yaraladı. Aynı öğleden sonra Roma ve Milano’da 3 bomba daha patladı. ABD istihbaratı daha önceden haberdar olmasına rağmen İtalyan yetkililere haber vermedi. [6] 2000’de, eski İtalyan Gizli Servis Generali, CIA’nin “1960’lar ve 1970’lerdeki İtalya’daki bombalı saldırıların sözsüz onay verdiğini” ifade etti. [7] Bombalamadan iki neo-faşist ve bir SID ajanını sorumlu tutuldu. [8]

Milano’daki 1969 bombalamasına karışmaktan dört kişinin mahkemesinde tanıklık eden 1971 ile 1975 arasında askeri-karşı istihbaratın eski başı General Gianadelio Maletti, biriminin patlayıcıların sağcı İtalyan terörist gruba Almanya’dan temin edildiğine dair kanıt bulduğunu ve ABD istihbaratının patlayıcıların transfere yardım etmiş olabileceğini açıkladı. CIA’nin “hükümetinin direktiflerini izleyerek, sola doğru bir yönelişi durduracak bir İtalyan milliyetçiliği yaratmak istediğini ve bu amaç için sağcı terörizmi de kullanmış olabilir” ve “diğer ülkelerde olan şeyin de bu olduğuna inanıyorum” ifadelerinde bulundu. [9]

Rapor

2000 yılında İtalyan hükümeti, Birleşik Devletler’le ilişkilerin belgelendiği İtalya’daki Gladio operasyonlarıyla ilgili 300 sayfalık bir rapor yayınladı. Raporda “Gerilim Stratejisi”nin esinlenmesinde ABD’nin sorumlu olduğu açıklandı. İtalya’da bombalamaların faillerinin neden nadir yakalanabildiğini araştırırken, raporda “bu katliamlar, bu bombalar, bu askeri hareketler İtalyan devlet kurumları içerisinde yer alan kişiler tarafından organize edilmiş ve desteklenmiştir. Bu kişiler Birleşik Devletleri’nin istihbarat yapılarıyla bağlantılı olduğu da keşfedilmiştir” ifadeleri yer aldı.[10]

Kızıl Tugaylar

Kızıl Tugaylar (Red Brigades) 1970’lerde kurulan İtalyan solcu bir terör örgütüdür. 1974’de Kızıl Tugaylar’ın kurucuları Renato Curcio ve Alberto Franceschini tutuklandı. Sonraları Alberto Franceschini Kızıl Tugaylar’ın üst düzey bir üyesi Mario Moretti’yi kendilerini satmakla ve onla beraber diğer üst bir üye Giovanni Senzani’nin İtalyan ve ABD gizli servislerinin ajanları olmakla suçlayacaktı.[11] İki kurucunun tutuklanmasının ardından Moretti, Kızıl Tugaylar’ın rütbeleri arasında üst basamaklara çıktı.

Kızıl Tugaylar ve CIA

Kızıl Tugaylar, Corrado Simioni, Duccio Berio ve Mario Moretti’nin kurdukları Paris’teki Hyperion Dil Okulu’yla yakın çalıştı. Corrado Simoni, Avrupa Özgür Radyo’da CIA için çalıştı, Duccio Berio İtalyan SID’e sol gruplar hakkında bilgi sağlıyordu, Kızıl Tugaylar’ın kurucuları tarafından istihbarat olarak suçlanmasının yanında Mario Moretti, eski İtalyan Başbakanı Aldo Moro’nun öldürülmesinden ve planlanmasından sorumlu olduğu ortaya çıktı. İtalyan polisi Hyperion Dil Okulu için “Avrupa’daki en önemli CIA ofisi” ifadesini kullanıyordu. [12]

ALDO MORO CİNAYETİ

Moro Güçlü Düşmanlar Ediniyor

1963’ten 1968’e ve sonrasında 1973’den 1976’ya kadar hizmet veren İtalya’nın Başbakanı Aldo Moro, Kızıl Tugaylar tarafından hala Hıristiyan Demokrat Parti’de etkin bir politikacıyken 1978’de kaçırıldı ve katledildi. Kaçırıldığında Moro, görüşmelerini üstlendiği ve 1947’den bu yana ilk kez İtalyan Komünist Partisi tarafından desteklenecek olan yeni hükümetinin açılışını yapmak için Parlamento yolundaydı. Moro’nun Komünistleri başa getirme ve onlarla birlikte çalışma politikası hem SSCB hem de Birleşik Devletler tarafından kınanmıştı.

Kissinger’in Tehdidi

Moro, katledilmeden önce 55 gün esir olarak tutuldu. Neden olarak Komünist Parti’yi hükümete getirme planı gösterildi. Öldürülmeden 4 yıl önce 1974’de İtalyan Başbakanı olarak Birleşik Devletler’e ziyaretinde, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger Moro’ya “Ülkendeki tüm siyasi güçleri doğrudan işbirliği için bir araya getirme siyasetini bırakmalısın… yoksa bunu çok pahalı ödersin” dedi. [13]

Moro “Kurban Edildi”

İç İşleri eski rehine arabulucusu ve uluslararası kriz yöneticisi Steve Pieczenik, “Aldo Moro’nun kaderinde kritik bir rol oynadığı öne sürüldü”. Pieczenik, “dedi ki Moro İtalya’nın “istikrarı” için “kurban edildi”. Moro’nun kaçırıldığı gün Başkan Jimmy Carter tarafından kriz komitesine katılmak için gönderildiğinde, “Moro’nun kendini kurtarmak için devlet sırlarını açığa vuracağı korkusuyla yerinde zıpladığını” söyledi. Komitenin aldığı önlem Moro’nun öldüğünü söyleyen ve Kızıl Tugaylar’la ilişkilendirilen bir bilgi notu sızdırmaktı. Bunun amacı “İtalyan halkını en kötü için hazırlamak ve devletin Moro için pazarlık etmeyeceğini ve onu ölü olarak kabul ettiğini Kızıl Tugayların bilmesini sağlamaktı”.[14] Konuyla ilgili bir belgeselde, Pieczenik, “Karar kaçırılmadan dört hafta sonra, Moro’nun mektupları ümitsizleşmeye ve devlet sırlarını açık etmeye yakın olduğu zaman verildi” ve “Çok zor bir karardı ancak sonunda kararı veren içişleri bakanı Francesco Cossiga ve anlaşılan başbakan Giulio Andreotti’ydi” diye anlattı. [15]

Moro’nun Mektupları

Esir tutulduğu sıralarda yazmış olduğu Moro’nun yayınlanmış mektupları arasında, “Batı’nın diğer gizli servisleriyle birlikte çalışan” gölge bir organizasyonun “ülkesinin istikrarsızlığına karışmış olabileceğinden” korktuğunu belirtmişti. [16] Esaret altındayken sorgusunda Moro, “NATO’nun anti-gerilla eylemleri”nden bile bahsetmişti. Ancak Kızıl Tugaylar bu bilgilerin hiçbirini kullanmadı. [17]Bunun nedeni belki de, Kızıl Tugayların kuruculara göre, organizasyon Moro’nun kaçırılması esnasındaki liderinin İtalyan ya da ABD istihbarat servisleriyle birlikte çalışan Mario Moretti oluşuydu. [18]

Başkanın Öldürttüğü Bağımsız Gazeteci?

Moro’nun ölümünden kısa bir süre sonra “mükemmel gizli servis kaynakları olan” İtalyan gazeteci Mino Pecorelli, Moro’nun ölümünün Gladio’yla bağlantılı olduğunu, bu 1990’a kadar resmen doğrulanamayacaktı, yazdığı 1978’deki makalesinde şüphelerini seslendirmişti. Moro’nun ölümünden bir yıl sonra Pecorelli Roma’da öldürüldü. Moro’nun kaçırılmasının “açık bir süper güç” iş olduğunu iddia ediyordu. 2002’de 7 dönem başbakan Giulio Andreotti, Pecorolle’nin öldürme “emrini” vermekten mahkum oldu. [19] Pecorelli, “Hıristiyan Demokrat lideri Aldo Moro’nun [Başbakan Giulio] Andreotti hakkında yıkıcı eleştirilerinin olduğu” bir kitabı yayınlamak üzereydi. [20]

Bologna Bombalaması

2 Ağustos 1980 sabahında İtalya tarihinin en kötü terör eylemini yaşadı. Bologna tren istasyonunki saldırıda 85 kişi öldü 200’den fazla kişi yaralandı. Uzun ve karışık bir soruşturma yürütüldü ve nihayetinde duruşma başladı. 1988’de, sağcı dört terörist ömür boyu hapse mahkûm edildi. Diğer iki davalı soruşturmaya engel olmaktan suçlu bulundu: “İtalya’da birçok cinayet davasıyla ilişkilendirilen yatırımcı Francesco Pazienza ve P2 Mason Locası’nın eski üstadı azamı Licio Gelli”. [21] Gelli, Gladio ağı için İtalyan istihbarat başıyla CIA arasında arabuluculuk yaptığı ortaya çıkan aynı Lucio Gelli’ydi. Sonrasında her nasılsa, Gelli suçlamalardan aklandı.

Notlar

[1] Bruce W. Nelan, Europe Nato's Secret Armies. Time Magazine: November 26, 1990:
http://www.time.com/time/magazine/article/0,9171,971772,00.html

2] PHP, Secret Warfare: Operation Gladio and NATO's Stay-Behind Armies. ISN:
http://translate.google.ca/translate?hl=en&sl=de&u=http://www.ethz.ch/&sa=X&oi=translate&resnum=1&ct=result&prev=/search%3Fq%3DETH%26hl%3Den%26sa%3DG

[3] Ed Vulliamy, Secret agents, freemasons, fascists... and a top-level campaign of political 'destabilisation'. The Guardian: December 5, 1990:
http://www.cambridgeclarion.org/press_cuttings/vinciguerra.p2.etc_graun_5dec1990.html

4] Arthur E. Rowse, GLADIO: THE SECRET U.S. WAR TO SUBVERT ITALIAN DEMOCRACY. Covert Action Quarterly: December 1994

[5] PHP, Secret Warfare: Operation Gladio and NATO's Stay-Behind Armies. ISN:
http://translate.google.ca/translate?hl=en&sl=de&u=http://www.ethz.ch/&sa=X&oi=translate&resnum=1&ct=result&prev=/search%3Fq%3DETH%26hl%3Den%26sa%3DG

[6] Philip Willan, US 'supported anti-left terror in Italy'. The Guardian: June 24, 2000:
http://www.cambridgeclarion.org/press_cuttings/us.terrorism_graun_24jun2000.html

[7] CBC, CIA knew, but didn't stop bombings in Italy – report. CBC News: August 5, 2000:
http://www.cbc.ca/world/story/2000/08/05/cia000805.html

[8] Peter Dale Scott, The Road to 9/11: Wealth, Empire, and the Future of America. University of California Press, 2007: page 181

[9] Philip Willan, Terrorists 'helped by CIA' to stop rise of left in Italy. The Guardian: March 26, 2001: http://www.guardian.co.uk/world/2001/mar/26/terrorism

[10] Philip Willan, US 'supported anti-left terror in Italy'. The Guardian: June 24, 2000:
http://www.cambridgeclarion.org/press_cuttings/us.terrorism_graun_24jun2000.html

[11] Philip Willan, Infiltrators blamed for murder of Italian PM. The Guardian: April 10, 1999:
http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/0,4273,3852325,00.html

[12 – 13] Arthur E. Rowse, GLADIO: THE SECRET U.S. WAR TO SUBVERT ITALIAN DEMOCRACY. Covert Action Quarterly: December 1994

[14] Malcolm Moore, US envoy admits role in Aldo Moro killing. The Telegraph: March 16, 2008:
http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/1581425/US-envoy-admits-role-in-Aldo-Moro-killing.html

[15] Saviona Mane, A murder still fresh. Haaretz: May 9, 2008:
http://www.haaretz.com/hasen/spages/981929.html

[16] Ed Vulliamy, Secret agents, freemasons, fascists... and a top-level campaign of political 'destabilisation'. The Guardian: December 5, 1990:
http://www.cambridgeclarion.org/press_cuttings/vinciguerra.p2.etc_graun_5dec1990.html

[17] Philip Willan, Moro's ghost haunts political life. The Guardian: May 9, 2003:
http://www.guardian.co.uk/print/0,,4665179-105806,00.html

[18] Philip Willan, Infiltrators blamed for murder of Italian PM. The Guardian: April 10, 1999:
http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/0,4273,3852325,00.html

[19] Philip Willan, Moro's ghost haunts political life. The Guardian: May 9, 2003:
http://www.guardian.co.uk/print/0,,4665179-105806,00.html

[20] BBC News, Giulio Andreotti: Mr Italy. BBC: October 23, 1999:
http://news.bbc.co.uk/2/hi/europe/483295.stm

[21] AP, Four Get Life in Prison In Bombing in Bologna. The New York Times: July 12, 1988:
http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=940DE0D61131F931A25754C0A96E948260

*Andrew G. Marshall, Al Gore’un belgeselinin temelini oluşturan kanıtları çürüttüğü Elverişli Bir Yalan Küresel Isınma adlı makaleyle Küresel Isınma konsensüsünün kırılmasına yardımcı olmuştur. Marshall’a göre, “insanlar ‘tartışma bitmiştir’ demeye başladıklarında korkun, çünkü bilimin temeli tartışmanın bitmediği üzerinedir”. Andrew Marshall, Merkezi Afrika’nın askerileştirilmesi, ulusal güvenlik ve Kuzey Amerika’nın entegrasyonu konularında yazmaktadır. GeopoliticalMonitor.Com’a da katkıda bulunmaktadır. Montreal Küreselleşme Araştırmaları Merkezi’nde ve İngiliz Kolombiya’sındaki Simon Fraser Üniversitesi’nde politik bilimler ve tarih üzerine araştırmacı olarak çalışmaktadır.

**Stay Behind operasyonlarında, bir ülke kendi toprakları içerisinde, düşman işgali durumunda kullanmak için gizli ajanlar ve organizasyonlar kurar. Bu olduğunda ajanlar, direniş hareketini temellerini oluşturur ya da düşman hatları arkasından istihbarat sağlar. Küçük çağlı operasyonlar sadece küçük bölgeleri kapsarken ancak daha büyük stay-behind operasyonları tüm fethedilmiş ülkeler için planlanır.

Kayda değer stay behind operasyonları İkinci Dünya Savaşı’nda olmuştur. Birleşik Devletler ve Nazi’ler, sırasıyla,Yedek Kuvvetler ve Werwolf organizasyonlarını kullanmıştır. Soğuk Savaş döneminde NATO ve CIA destekli stay-behind operasyonlarının, ülke Varşova Paktı tarafından ele geçirildiğinde ya da bir komünist parti demokratik seçimle başa geldiğinde harekete geçirilmesi planlanıyordu. Bu “gizli orduların” kullanımı için İtalya, Avusturya, Almanya, Danimarka ve diğer ülkelerde birçok saklı cephanelik ele geçti. [Wikipedia]

*** Kaynak: Global Research; Çeviri: Oğuz ESER

ABD, İran İçin Hazırlık Yapıyor!

Gürcistan’da yaşanan çatışmanın manasının İran için hazırlık olduğunu ifade eden Erbakan şöyle konuştu:



Gürcistan’da yaşanan çatışmanın manasının İran için hazırlık olduğunu ifade eden Erbakan şöyle konuştu: “Irkçı emperyalizm İran’ı kuşatmak için Gürcistan’ın kontrol altına almak istemektedir. İran’a karşı bir hareket yapacak olursak bu taktirde Gürcistan’daki Müslüman Abazya ve Osetya bize karşı harekete geçebilirler o halde bunları şimdiden baskı altına alalım plânı mucibince Gürcistan meselesine öncelik vermişlerdir.

Fakat asıl hedef Gürcistan değil, tabi İran’dır. Ve elbette sonra da Türkiye’yi almaktır.” Nevzat Özpelitoğlu Balıkesir Milli Görüş Lideri ve 54. Hükümetin.Başbakanı Prof Dr. Necmettin Erbakan Altınoluk Ayvalı Burun Camii çıkışında yaptığı halk sohbetinde vatandaşların Ramazanı şerifini kutlayarak, “Cenab-ı Allah’a bize verdiği bu nimetlerden dolayı ne kadar şükretsek azdır” dedi. Gürcistan’da yaşanan çatışmanın manasının İran için hazırlık olduğunu ifade eden Erbakan şöyle konuştu: “Irkçı emperyalizm bir timsahtır. Bu timsahın üst çenesi Amerika, alt çenesi Avrupa Birliğidir. Kuyruğu İsrail, gövdesi ise başta Müslüman ülkeler olmak üzere bu ülkelerdeki işbirlikçilerdir. İşbirlikçi politikacılardır. İşbirlikçi basın mensupları, İşbirlikçi iş adamları ve sermaye çevreleri. Bu timsah büyük İsrail’i gerçekleştirmek ve Kabala’da 5767 sene evvel yazılmış olan esasları tahakkuk ettirmek için geceli gündüzlü ibadet aşkıyla çalışmaktadır. Bu çalışmasının neticesi olarak da bu olaylar meydana gelmektedir. Irkçı emperyalizm İran’ı kuşatmak için Gürcistan’ın kontrol altına almak istemektedir. İran’a karşı bir hareket yapacak olursak bu taktirde Gürcistan’daki Müslüman Abazya ve Osetya bize karşı harekete geçebilirler o halde bunları şimdiden baskı altına alalım plânı mucibince Gürcistan meselesine öncelik vermişlerdir. Fakat asıl hedef Gürcistan değil, tabi İran’dır. Ve elbette sonra da Türkiye’yi almaktır.” 20.haçlı seferini yapıyorlar... Erbakan günümüzde yaşanan bölgesel gelişmeleri şu şekilde değerlendirdi: “Şu anda medeniyetler mücadele ediyor. Ülkeler, milletler, ordular değil. Bu mücadele 1990 yılında 20. Haçlı seferi olarak ortaya çıkmıştır. Irkçı emperyalizm Siyonizm 5760 seneden beri büyük İsrail’i kurup dünyaya hakim olma inancını gerçekleştirmek için çalışıyor. Gördüğünüz gibi Irak işgal edildi, 3 Milyon insan öldürüldü. Öbür taraftan Suriye ve Lübnan’ın işgali için çalışılmaktadır, Filistin’de sürekli kan dökülmektedir. Bütün bunlar cereyan ederken bir de ortaya şimdi Kafkasya meselesi çıkmıştır. Bunlar tesadüfen olan olaylar değildir. Roozvelt’in meşhur bir sözü vardır, “siyasi sahada bir olay oluyorsa bilinki bunu bir tertip eden vardır. Hiç bir olay kendi kendine olmaz” demiştir, çünkü kendisi de bu tertipçilerden birisidir. Bu sebepten dolayıdır ki bu cereyan eden olaylara ayrı ayrı fotoğraf parçaları halinde bakılırsa ne olduğu pek anlaşılmasa da, bunlar bir araya getirildiğinde araya ne olduğu anlaşılır.”

Milli Gazete

Aktay, Devletin "Şehitlik" İstismarını Yazdı

Allah'la kavgalı bir laiklik anlayışı benimsemiş olanların, özü itibariyle Allah'a ait olan bir makamı nasıl bir yetkiyle dağıtabildiklerini soran Yasin Aktay, Taraf’tan Rasim Ozan Kütahyalı’nın bir süredir devletin “şehitlik” kavramını nasıl istismar ettiğini anlatan yazılarını irdeledi.



Taraf gazetesinden Rasim Ozan Kütahyalı bir süredir, İslami sembollere savaş açmış bir devletin neden söz konusu ölüm olunca İslami kavramları istismar ettiğini sorgulayan yazılar yazıyordu. Bu yazılardan hareketle bugün bir değerlendirme yapan Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay, Kütahyalı'nın çarpıcı tespitlerine işaret ediyor. Laik de olsa, hatta ateist de olsa, devletin savaşa ihtiyaç duyduğunda ölen insanları, ölümü nispeten daha kolay kabullenebilecekleri bir ideolojiye ihtiyaç duyduğunun belirtildiği yazıda bu alanda hedef kitlenin ise kentli/sekülerleşmiş ailelerden ziyade tevekkülü, sabrı içselleştirmiş Anadolu insanı olduğu vurgulanıyor:

Laiklik ve şehitlik

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Laik bir devletin insanlara şehit veya gazi payeleri vermek gibi bir hakkı veya imkânı var mıdır? Dinle, ahiretle hiçbir ilişkisi olmadığını dosta düşmana karşı ballandıra ballandıra ilan eden bir siyasi merci, şehitlik ve gazilik gibi her ikisi de tamamen dinsel anlam dünyasından sadır olan, bütün boyutlarıyla dini içerikli olan makamları istese de insanlara bahşedebilir mi?

Bunlar ilginç ve her gün karşılaşmakta olduğumuz derin bir çelişkiye ışık tutacak, ama genellikle kimsenin dilendirmeye yanaşmadığı sorular.

Taraf Gazetesi'nden Rasim Ozan Kütahyalı bir süredir bu soruları soruyor. Güneydoğu'da yitirdiğimiz askerlerimizin ülkenin her tarafına birer ateş koru gibi düşen acılarıyla yurt sathına yayılan cenaze törenleri vesilesiyle laik bir devletin cömertçe kullandığı şehit söylemleri üzerine yazıyor.

Anadolu insanının şahadet ve genel olarak ölüm olgusu karşısındaki mümin ve mütevekkil tavrının Türkiye'de kirli savaşı sürdürmek isteyenler açısından bulunmaz bir sermaye oluşturduğundan bahsediyor Kütahyalı. Ona göre "Derin Anadolu'nun bu iman ve tevekkülü Türk devlet zihniyeti tarafından çok açık biçimde istismar ediliyor... Bu ailelerin imanlarından kaynaklanan ölüm karşısında mütevekkil ve metin duruşları, onların manevi dünyasına tamamen yabancı olan modernist bir zihniyet uğruna, dünyevileşmiş kirli ilişkiler adına sürekli istismar ediliyor..."

Doğrusu PKK ile veya terörle mücadele adı altında yürütülen savaşın dinle hiçbir ilgisi yoktur. Savaşın haklı olup olmaması ayrı bir konudur, son derece makul çerçevede, tamamen laik temelde, bir ülkenin sınırlarını korumak üzere yürüttüğü bir savaş da olabilir. Gerçi bugünlerde Ergenekon soruşturmaları dolayısıyla bu savaşın başka kirli boyutlarına da vakıf oluyoruz. Vakıf olduğumuz hiçbir yanıyla bu savaşta dinin bir dahli yok. Buna rağmen savaşın yoğunlukla bir din diline müracaat edilerek yürütülmesi açıkça bir din istismarından başka bir şey değildir.

Laiklik aslında dünyevileşmeyi ifade eden bir kavram ve dolayısıyla değer dünyası da ölümden ziyade hayatla, öldürmekten ziyade yaşatmakla ilgili olması beklenen bir kavramdır. Şu veya bu şekilde ölen insanların şehit olup olmadıkları gerçekten ayrı bir mevzudur. Bu, doğrusunu Allah'tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği bir mevzudur. Alan Allah'a ait bir alandır. Sorun, neredeyse Allah'la kavgalı bir laiklik anlayışı benimsemiş olanların, özü itibariyle Allah'a ait olan bir makamı nasıl bir yetkiyle dağıtabildikleridir.

Kütahyalı, devletin Anadolu'nun şehadet kavramına yüklediği anlamı fena halde istismar ettiğinden yakınırken anlamlı bir çelişkiye daha dikkat çekiyor. "İslami kimliği benimsemiş insanların görünür olması, toplumsal ve siyasi arenada mesafe kat etmesi karşısında rahatsız olan, laiklik kavramını insanların hakkını, hukukunu gasp etmek için kötüye kullanan, fakat konu "devlet için" ölmeye ve öldürmeye geldiğinde İslami kavramları sonuna kadar istismar etmekte hiçbir sakınca görmeyen bir devlet..."

Tabii ki İslami kavramları bu şekilde istismar eden söylemin hedefi büyük ölçüde Anadolu halkıdır. Seküler değerleri benimsemiş büyük kentli ailelerde dine dayalı ölüm veya ölüme teselli veren dinsel söylem işlevselliğini yitirmeye yüz tutmuştur. Genellikle kentli ailelerde çocuk sayısının azlığı ve alabildiğine seküler değerlerin benimsenmiş olması, devletin sürdürdüğü bir savaşın anlamını daha fazla sorgulamaya yol açmakta, laik devletin bahşettiği şahadet makamı bir teselli oluşturamamaktadır.

Konuyu laik devletin şahadet kavramını bu kadar hoyratça kullanmasının haklı olup olmadığı noktasından, daha sosyolojik bir açıklama düzeyine taşıdığımızda karşımıza çıkan bir gerçek daha var. Gerçekten de laik de olsa, hatta ateist de devlet savaşa ihtiyaç duyduğunda ölen insanları, ölümü nispeten daha kolay kabullenebilecekleri bir ideolojiye ihtiyaç duyar. Böyle bir anda devlet söyleminin çekildiği nokta derin ve karmaşık kimlik (özdeşlik) noktasıdır. İnsanın bütün çelişkilerinin çıplak bir biçimde açığa çıktığı çizgidir burası.

O yüzdendir ki, şahadet kavramını istismar eden sadece devlet değil. Ateist bir hareket olan PKK da, hatta yine ateist sol silahlı gruplar da şahadet söylemine başvurmaktan imtina etmiyorlar.

Yine de dünyevileşme arttıkça bu istismar daha iyi görülüyor. Anadolu'da bile bu kavramın istismarı sınırsız değildir. Buna kendine göre muzip ve bilgece bir tavrı geçmişte de göstermesini bilmiştir. Hani birçok çocuğu sırayla şehit düşen ve artik iyice yaşlanmış babanın sn oğlunu da almaya geldiklerinde, "padişah efendimize selam söyleyin bu kalan son oğlum, devamı da yok, artık bana güvenip kimseye savaş açmasın!"

Devletin artık vatandaşın şahadet inancına güvenip savaş ve kahramanlık söylemleri üretmekten vazgeçip, vatandaşını yaşatmayı önceleyen bir anlayış benimsemesi şart, çünkü vatandaşın da artık laiklik ve şehitliği birbiriyle uzlaştıran saflığı kaybolmaktadır.

Haksöz Haber

Coca Cola'dan Türkiye'li Sömürü

Türkiye'de ve müslüman ülkelerde, hainlere verdiği havan topu, uçak mermisi paraları yüzünden başarılı boykotların uygulandığı Coca Cola'ın yeni sinsi planı...



Bağımlılık yaptığı bilinen ve içerisinde bulunan maddelerin kesinlikle açıklanmadığı Coca Cola, müslüman ülkelere yeni satış kampanyası başlattı.

BOYKOTLAR BAŞARILI

Başta Avukat Bülent Deniz'in başkanlığını yürüttüğü Tüketiciler Derneği ve bir çok müslüman kuruluşun yürüttüğü "kardeşine kurşun sıkma" kampanyalarının başarılı olduğu son 2 yılda satışları özellikle Türkiye'de kayda değer bir düşüş gösteren Coca Cola, ramazanı fırsat bilerek müşteri artırma derdine düştü.

BAYRAĞIMIZ SÖMÜRÜ ALETİ!!!

ABD basınında yer alan bir habere göre, kazancının büyük bölümünü müslüman katili İsrail'e bağışlayan ve merkezi ABD’nin Atlanta şehrinde bulunan Coca Cola, bir paketleme firmasıyla anlaştı. Küreselleşen dünyada, İslam dininin gerçek değerlerini yansıtan Ramazan ayını resmen tanıdığını iki yıl önce duyuran şirket, bu yıl da, "ulusların arasında köprü inşa etmek ve diyaloğa katkıda bulunmak" amacıyla böyle bir jest yapma kararı aldığını açıkladı. Bu ramazanda müslüman ülkelere ihraç ettiği kola ambalajlarının üzerine ülkemizin sembolu olan ayyıldız'ı koyarak Türkiye'nin islam alemindeki saygınlığından faydalanmak istiyor.

TÜKETİCİLER BİRLİĞİ AÇIKLAMASI

Haber5.com'a konuşan Tüketiciler Birliği Başkanı Av. Bülent Deniz yaptığı açıklama: "İslam coğrafyasında devlet terörü estiren Amerika'nın ve İsrail'İn işgallerine son verene kadar sembollerini tüketmeyeceğiz. Kapitalistlerin anladığı en iyi dil ekonomik yaptırımlardır. Boykotumuzun etkiliğinin en önemli göstergesi boykotun başladığı bu günlerde azalan tüketimimi kapatmak için medyada yoğun reklam kampanyaları başlatılmasıdır. Tüketimleri düştükçe reklamları artacaktır. Bu insani çağrıya şimdi kulak verme zamanıdır. Yoksa bu zulmün ateşi en geç yarın bizi de yakacaktır." şeklinde konuştu

Haber5.com

Müslümanlara Teklifler



Sevgili Müslüman kardeşlerim!.. Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerimize olsun... Biz maalesef, nefislerimizin ve şeytanın tahrik ve teşviki ile bir konuda birleşmişizdir: “Birleşmemek” konusunda... Bendeniz büyük Müslümanların ve akranlarımın ellerinden öperek, küçüklerin gözlerinden öperek birkaç teklifte bulunmak istiyorum.

Birincisi namazdır. Sadece Cuma namazı değil, günde beş vakit namaz. Lütfen ve merhameten bu konuda birleşelim ve namazlarımızı dosdoğru kılalım.

İkincisi: Cemaattir, elden geldiği kadar farz vakit namazlarını cemaatle kılalım. Camileri dolduralım. Düzenin imamlarını beğenmeyenler kendi aralarında cemaat olup namaz kılsınlar.

Üçüncüsü: Küfre ve zulme rıza göstermeyelim, muhalefet edelim. Kâfirleri, zalimleri, münâfıkları, fâsık ve fâcirleri desteklemeyelim.

Dördüncüsü: Müslümanların ilmihallerini (Gerekli ve zarurî din bilgilerini) öğrenmeleri için genel bir kampanya açalım).

Beşincisi: Çocuklarımıza, yedi yaşından başlayarak din ve Kur’ân dersleri verdirelim, onları dindar Müslümanlar olarak yetiştirelim.

Altıncısı: Devletimizin, toplumumuzun, halkımızın, bilhassa Müslüman ümmetin temiz, şeffaf ve faziletli olması için ne yapmak lazımsa bunları yapalım. Bugünkü pisliği ve kokuşmayı temizlemeye çalışalım.

Yedincisi: İslâm’ın, hak ve muteber tek din olmak konusunda ortağı olmadığını, insanlığın selâmetinin İslâm barışı gölgesi altına girmesinde bulunduğunu kabul edelim ve “Üç hak ibrahimî din vardır” sapıklıklarına ve aldatmacalarına cephe alalım.

Sekizincisi:Zekatlarımızla öncelikle miskin (hiçbir şeyi olmayan) fakir, yoksul, muhtaç din kardeşlerimize yardım edelim. Zekâtlarımızı din sömürücülerine kaptırmayalım.

Dokuzuncusu: Başta gıybet olmak üzere lisan günahlarını azaltmak için çalışalım. Zamanımızda nice sahte sofular, ağızlarına bir gram alkol koymazken günde okkalarca ölü kardeşlerinin etini yemektedir. Bu vahşete, bu pisliğe son verelim. Bu konuda bir seferberlik başlatalım.

Onuncusu: Her Müslüman günde en az bir saat faydalı, değerli, kalıcı din ve kültür kitapları okusun. Böylece ilmini, irfanını arttırsın. Bunda çok büyük hayırlar vardır.Bu konuda çok geniş bir kampanya açılmalıdır.

Onbirincisi: Din düşmanlarının, okumalarını istemediği imanlı, zeki, istidatlı, kabiliyetli, geleceği parlak çocuklarımızı Avrupa’da, Japonya’da okutalım. Bunların oralarda bozulmamaları için gerekli tedbirleri alalım, müesseseleri kuralım. Beş yabancı dil bilen, başarılı yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapmış, kendi branşında en iyi uzman olan elemanlar yetiştirelim.

Aziz Müslüman kardeşlerim.

Cemaatçilik, tarikatçilik, grupçuluk taassubuna (bağnazlığına) kapılmayalım. Müslümanlar çeşitlilik içinde sarsılmaz bir vahdet teşkil etmelidir.

Bizim belimizi büken büyük belâlardan biri de din ve mukaddesat sömürücülüğüdür. Ümmet bünyesi içinde din sömürücüsü haşaratı ve canavarları yaşatmayalım.

Allah’tan firaset isteyelim.

Futbol kulübü tutar gibi siyasî parti veya cemaat tutmayalım.

Allah’ın bize yardım etmesi için önce biz kendimize yardım edelim. İbadet edelim... İhlaslı Müslümanlar olalım...Ahlâklı, faziletli, yüksek karakterli Müslümanlar olalım... Şehirli ve medenî Müslümanlar olalım... Vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar olmak için bütün sebeplere tevessül edelim...

Dedikodularla gevezelikle, zevzeklikle, gıybet ve nemime ile ömürlerimizi boşa harcamayalım.

İki günümüz birbirine eşit olmasın. Her yeni günümüz bir öncekinden ilim, irfan, kültür, hayır hasenat, ibadet, güzellik, iyilik bakımından üstün olsun.

Büyük cihad yapalım.

Şeriata ve Sünnete sımsıkı yapışalım...

M. Şevket Eygi

Masonların Türkiye Oyunları

Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından İsmail Yıldız'ın evinde ele geçirilen belgeler arasında, "Masonların Türkiye Örgütlenmesi Nasıldır?" başlığı altında inanılmaz bilgilere yer veriliyor.



“Legal” ve “illegal” örgütlenmeler başlığı altında Masonların örgütlenme şemasını el yazısı ile kaleme alan Yıldız, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneği, Rotary Kulüpleri ve Lionsların, Türkiye Masonluğunun legal yapılanması olduğunu kaydediyor.

Notlara göre illegal yapılanmada ise, sivil, bürokrasi, istihbari, tarikat ve cemaatler, etnik gruplar, medya, akademik hayat ve kadınlar başlıca hedefler olarak göze çarpıyor. Legal yapılanma ile Masonluğun meşrulaştırılmasının sağlanmasının haricinde, illegal örgütlenmede yer alan ‘perde arkasındaki masonlar’, yani siyonistlerin gizli yahudilerden seçildiği, Türkiye’deki gizli yahudilerin ise sabetayistler olduğu belirtiliyor.


“DİNİ İNANÇLAR ZAYIFLATILMALI”

“Seçkinlerin Eğitimi Notlarından” başlıklı notlarda ise Anadolu halkını birbirine düşürmek, kamuoyu oluşturmak, milli ve manevi değerlerden uzaklaştırmak gibi birçok hedeften söz ediliyor. Toplumun her alanında, hemen her kurumda mutlaka mason bulunduğu ifade edilen notlarda, “Kitleleri oyalayacak hiçbir alanı boş bırakmayınız” notunun devamında, bu boşluğun nasıl doldurulacağı da ayrıntısıyla sıralanıyor... Listenin en başında kitle iletişim araçları, yani medyanın kullanılacağı bilgisi yer alıyor.

“Masonlar, toplumu biçimlendiren her türlü eylemin merkezindedirler” denilen notlarda, bunların nasıl yapılacağı, akıllara durgunluk veren şu maddelerle ifade ediliyor:

- Toplum okur-yazar hale getirilmeli, ancak düşünce üretmeleri engellenmeli

- Toplumun ahlaki değerleri yok edilmelidir.

- Dini inançlar zayıflatılmalı ve yok edilmelidir.

- Kişinin eğitimi, masonluğun örgütsel kültürünü adapte etmek içerikli olmalıdır.

- Toplumsal ve ailevi dayanışma kırılmalıdır.

- Aile, dinsel ve kültürel genleri taşıyan kurum olmaktan çıkarılmalıdır.

- Vatan ve devlet bağlılığı zayıflatılmalıdır.

- Adalet bilinci sürekli yok edilmelidir.


“SİNSİ OLUNUZ, İNCE İŞ YAPINIZ”

Masonluğun emellerine ulaşması için özellikle gençlik üzerinde yoğunlaştığı vurgulanan notlarda, bunun için de birinci araç olarak medyanın kullanılacağı ifade ediliyor. Popüler kültür, şov, magazin programları ve benzeri, toplumu gerçeklerden uzaklaştıracak, uyuşturacak araçların itina ile kullanıldığı bildirilen notlarda, “Şu saydığımız yerlerde mutlaka bir mason vardır. Siz yokmuş gibi davranarak hareket ediniz” denilerek şu noktalar maddeleniyor:

- Bürokrasinin tüm pozisyonları

- STK’ların hepsi

- Etnik özgürlük gruplarının tümü

- Çoğunluk düşmanımızdır, çoğu parçalamak için önderleri olmalıyız

- Her türlü kültür-sanat etkinliğinde olmalıyız

- Devletler yasalarla yönetilir. Yasa, yönetmelik, genelge gibi tüm hukuksal metinlerin arkasında olmalıyız.

- Sinsi olunuz. Şov değil, ince iş yapınız.

itibarhaber

Somali'yi Bekleyen İftarsız, Camisiz Ramazan



Kapalı camileri ve savaştan kaçan hayırseverleriyle Etiyopya’nın işgali altındaki Somali’nin Müslümanlarını çok zor bir Ramazan bekliyor.

Ufukta görünmeyen yiyecek yardımları ve Etiyopya güçlerinin kapattığı ya da işgal ettiği camileriyle, Somali’nin başkenti Mogadişu’daki Müslümanlar için bu Ramazan çok zor geçecek gibi görünüyor.

“Hızla yaklaşan Ramazan’ın buralarda hiç esamesi yok” sözüyle durumu TIMETURK’e anlatan Mogadişulu Ahmet Hacı, “Şehrin güney mahallelerinde yüzlerce insan açlıktan kırılıyor” diyor.

İşgalci Etiyopya ve geçici hükümet askerlerinin 2006’ya kadar Afrika’nın boynuzunun büyük bir kısmını kontrol eden İslami Mahkemeleri devirmesinin ardından Somali şiddetin pençesine düşmüştü. Ülkede 6 bin kişiyi hayatından eden şiddet onbinlercesini de evlerini terk etmek zorunda bıraktırmıştı.
Ramazanlarda iftar veren ve dar gelirliler için yiyecek paketleri dağıtan birçok hayırsever, neredeyse günlük olarak İslami Mahkemeler ve Etiyopya güçleri arasındaki çatışmalar yüzünden ülkeyi terk ettiler. Astronomik hesaplamalara göre Ramazan’ın ilk günü bu sene 1 Eylül’e geliyor. Yolcu ya da hasta olmayan Müslümanlar, güneşin doğuşu ve batışı arasında oruç tutuyorlar. Ramazanlarda zengin Müslümanların ve hayır kuruluşlarının, kutsal ay boyunca durumu olmayanlara iftar yemekleri düzenlemesi bir gelenek.

Kapalı camiler

Mogadişu’nun halkı için bu Ramazan çok öksüz geçecek zira şehrin büyük camilerinin neredeyse tamamı Etiyopya güçleri tarafından ya kapatıldı ya da işgal edildi. Hacı, göreli sakin Doğu Mogadişu’da iki caminin açılacağını söylüyor. Güney semti Wartijili’de birçok cami artan şiddet nedeniyle terk edilmiş durumda.

Haryali’deki Hadvoli Camisi, yakınlarda mevzilenen Etiyopya güçleri tarafından kapatıldı. İşgalci Etiyopya güçleri Ali Kamen semtinde Şeyh Abdi camisinin avlusunu toplama kampı olarak kullanıyor.

Yerel haklar grubunun yakın zamandaki araştırmasına göre Mogadişu’daki 48 cami işgalci Etiyopya güçlerinin süregelen şiddeti yüzünden kapalı durumda bulunuyor. Güneydeki Haden semtinde caminin yanında yaşayan Abdullah Salad, Somali’yi bekleyen öksüz Ramazanı şu ibret verici sözlerle anlatıyor: “Ali Sofi Camisi Mogadişu camileri için bir örnek. Eskiden cami, özellikle Ramazanlarda, fakirler için bir toplanma yeriydi. Onlar yiyecek ve yardım yapılırdı. Bu sene Ramazanda kimse bir şey alamayacak!”.

Kaynak: Time Türk

Güney Osetya'da Asıl Hedef Müslüman Halk

Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşta asıl hedefin Güney Osetya’daki Müslümanlar olduğu belirtildi. İşte bölge halkının ağzından Rusya'nın asimile operasyonu...



TİMETURK'ün Kafkasya'nın yerel kaynaklarından edindiği bilgiye göre Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşta asıl hedefin, Güney Osetya'daki Müslümanlar olduğu belirtildi.

Gürcüler'in amacının Güney Osetya'yı kendilerine katıp Gürcüleştirmek, Ruslar'ın amacının da o bölgeyi kendine katarak Kuzey Osetya gibi Slavlaştırmak olduğunu belirten bölge halkı, şu ifadeleri kullanıyor;

“RUSYA’NIN OSETYA’YI SEVDİĞİ FALAN YOK”

“Rusya'nın Osetya'yı sevmesi diye birşey yok. Rusya gözü ağlayan timsah gibidir. Zaten Kuzey Osetya-Alanya asimile edilmiş durumda. Nüfusun yüzde 40'ı Ruslardan oluşuyor. Geriye kalanlar ise Osetler. Kafkasların ve Orta Rusya'nın iki İslam merkezi vardı; Bunlardan birisi Kazan şehri, diğeri de Vladikavkaz, Osetya'nın başkenti. Vladikavkaz'da sadece o zamandan kalma büyük bir cami ve müzede saklanan el yazması kitaplar var. Geriye sadece Slavlaşmış bir şehir var. Gürcülerin amacı Güney Osetya'yı kendilerine katıp Gürcüleştirmek. Zaten sürekli Gürcü köylerini oralara kaydırıyorlar. Ruslar'ın amacı da o bölgeyi kendine katmak ve Kuzey Osetya gibi Slavlaştırmak.”

"GERÇEKLER GÖRÜLMÜYOR"

Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşta, dış basın ve halkların futbol takımı tutar gibi ya Rus taraftarı ya da Gürcü/Amerika taraftarı haline geldiğini kaydeden bölge halkı, bu kişilerin bölgedeki asıl gerçeği gözden kaçırdıklarına şu cümlelerle dikkat çekiyorlar;

“Gürcistan'da iki Müslüman azınlık bölge var. Birisi Başkenti Batum olan Acarya (Acaristan Özerk Cumhuriyeti), diğeri de Güney Osetya. Batının yardımıyla bu iki topluluğun susturulması hedeflenmiş. Acarya'yı bildiğiniz gibi hallettiler. Şimdi sıra Osetya'da.”

"BAYKUŞLARA VERİLEN DEĞER OSETYA'YA VERİLMİYOR"

Osetya'da yıllardır yaşanan durum da yerel bilgi kaynakları tarafından şöyle özetleniyor;

“Osetler'in sayısı tüm Dünyada 1 milyon. 350.000'i kuzeyde yaşıyor, 150.000 güneyde, geriye kalan 500.000'i de tüm dünyaya yayılmış durumda. Güney Osetya'lılar iki hayvan sürüsünün ortasında kalmış çocuk gibi. Önce bir güruh gelip eziyor. Sonra öbür güruh baskın çıkıyor. İlk güruh geri kaçarken gene eziyor. Bu sefer baskın güruh öbürünü kovalıyorum diyor ve oda eziyor. Yani Ruslar oraya şimdi yavaş yavaş kendi köylülerini gönderirler ve de asimile projesi başlar. Ortada kalan Osetler yok olmaya mahkum bir millet. Ne acıdır ki bu Amerika'da benekli baykuşa verilen değeri, Birleşmiş Milletler dahil tüm Dünya milletleri Osetlere verselerdi böyle durumlar ortaya çıkmazdı. Dediğim gibi timsah iştahlanınca gözleri yaşarırmış, millet de merhametinden ağlıyor zannedermiş. Rusya'nın yardımı da aynen öyle. Zaten Gürcüler batı tarafından iyice kullanıldılar.”

TARİHTE OSETLER

Osetler, Sarmatyanlardan sonra onların kalıntıları üzerine kurulan İskitler'in uzantılarıdır. İskitler kuzeyde Moskova steplerinden, güneyde Anadolu ve Diyarbakır’a kadar, batıda bugünkü Macaristan’a, doğuda bugünkü Afganistan ve kuzey Pakistan Hindukuş dağlarına kadar uzanan bir bölgeye hakimdi. En büyük yıkıma Hunlar zamanında uğradılar. Sonradan Hunlar'la kaynaşarak Alanlar/Osetleri meydana cıktı. Onlar da azala azala zamanla bugünkü Osetya’yı oluşturdular. Bu nedenle Macarca ile ortak kelimeri bulunuyor. Doğu’da Patanlar ve Peştular olarak tanınırlar. Osetçede bilhassa Peştunca'da ve Zazaca’dan çok ortak kelime bulunuyor.

timeturk

Sultan 2. Abdulhamid Han

Plevne Destani ve Gazi Osman Pasa

İncil'in Tahrif Edildiğinin Belgesi

4. yüzyılda yazılmış olan St. Gerome’un itirafını gösteren önemli tarihsel belge, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde mevcut İncillerin değişikliğe uğradığını, düzeltildiğini, tahrif edildiğini ve bu metnin Allah’dan gelen vahiy olduğuna inanılmasını imkânsız kılacak şekilde kötü tercüme edildiğini kanıtlıyor.



Aziz St. Gerome tarafından yazılmış bu mektup bu tarihi gerçeği ortaya koyuyor. İşte o tarihi mektup...

Aziz Gerome’den Papa Damaz’a

Eski bir eserden yeni bir iş çıkarmamı teşvik ediyor ve dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan İncil metinleri hakkında benim hükümde bulunmamı, bu metinlerden seçkiler yapmamı, hangisinin Yunanca metne daha yakın olduğunu tespit etmemi istiyorsun. Bu, ürkütücü ve bir o kadar da tehlikeli bir görevdir de, çünkü eski dünyanın üslubunu değiştirecek ve onu çocukluk aşamasına döndüreceğim (basitleştireceğim). Başkaları hakkında hükümde bulunmam başkalarının da benim yaptığım bu iş hakkında hüküm verecekleri anlamına gelir. Bilginler hatta cahillerden, benim bu eserimi ellerine aldıklarında, bu kadim esere cüretle bir şeyler ekleyip çıkardığımı ve yaptığım değişiklikleri görenlerden bana sövmeyen ve beni sahtekar ve kutsal şeyleri kirletmiş birisi olarak görmeyen olacak mıdır?

Bu rezalet karşısında, endişemi hafifletecek iki şey var: Birincisi, bunu senin emretmiş olman. İkincisi: Sapkın olanın hiçbir zaman hakkın yerine geçemeyeceği (duygusu). Bu, en bozuk bir ağzın bile kabul edeceği bir durum. Düşmanlarımızın hangisinin doğru olduğu konusunda (şaşkınlık yaşamamaları için) Latince elyazmalarındaki tercümeye bazı güven verici unsurları eklememe (ne dersin?). Çünkü ortada metinleri arasında bir sürü farklar olan İnciller var. Niçin cahil mütercimlerin yanlış anlamalarla tahrif ettiği hatta kötü niyetle hareket ederek değişikliğe gittikleri, hatta bazılarının tadil ettiği kısımları Yunan kaynaklarına dayanarak düzeltmemi hoş karşılamıyorlar?

Şayet el yazmalarını birbirine ekleyeceksek, kendilerini alim sanan zatlar tarafından yapılan başarısız değişiklikler, uyuklamakta olan çevirmenlerin yaptığı hatalar ve yanlış çevirilerden bizi uzaklaştıracak Yunanca asıllarına dönmemiz hususunda bizi engelleyen şey nedir? Ben burada İbraniceden Yunancaya oradan da Latinceye yapılan çevirilerle üç aşamada bize ulaşan Yunanca Sebiniyye tercümesinden ve Ahd-i Atik’ten bahsetmiyorum. Burada Aquila ya da Symmakus’un ne diyeceklerinden ya da Theodotion’ın eski çevirmenlerle yeni çevirmenler arasında orta bir yolu niçin tercih ettiğini de söz konusu etmek istemiyorum. Ben Havarilerin aşina olabilme ihtimalinin olduğu çeviriye dayanmak istiyorum. Şimdi de Yeni Ahit’ten bahsedeceğim. Şüphesiz, Matta İncil’i hariç bu mektupların tümü Yunanca yazılmış. İncil yazarlarından Matta’nın Yahudilerin bölgelerinde bulunduğu için bunu yazarken İbraniceden yararlandığını biliyoruz. Bu İncil’in (Matta İncili’nin), yararlandığı kaynakların çokluğu nedeniyle bize ulaşan İncil’den tamamıyla farklılık arz ettiğini görüyoruz. Ben asıl metne bakmayı tercih ettim. Bazılarının hiç hak etmediği halde cansiperane savunduğu Luciano ya da Hesychio (tarafından yapıldığı) ileri sürülen çevirilerden yararlanmak da istemiyorum. Farklı halkların dilleriyle bize ulaşan İnciller, metinlerin içerisinde var olan hataları bize gösteriyor. Kendi dilimizde yazılmış olan nüshalar açısından mutlaka itiraf etmem gereken şey, bu metinlerden yararlanamadığımdır.

Bu mütevazı önsöz, Yüce İnciller’in şu şekilde tertip edilmesini öneriyor: Matta, Markus, Luka ve Yuhanna. Bunların düzeltilmesi en eski Yunan yazmaları gözden geçirilerek yapıldı. Latince nüshaların içeriğinden de çok fazla uzaklaşılmadı. Bize ilk şekliyle ulaşan bölümleri dokunmadan, gerçek manadan bütünüyle uzak görünen kısımları düzeltmekten başka bir şey yapmadım ve (bu kısmı) B harfiyle işaretledim. İskenderiyeli Ammonium’un verdiği bilgilere göre Kayserili Eusebius’un yaptığı ve yaklaşık on bölüme ayrılmış olan çeviriye gelince sadece Yunanca anlama bağlı kalarak dilimize aktardım. Burada herhangi bir fazlalık ya da birbirine benzeyen, ayrı olan ya da on kısma bölünen (çeviriden) tamamen farklılaşan bölümleri bilebilmek mümkün olacaktır. Çünkü zamanla kitaplarımızda hatalar birikebilir. İncil, bu anlamda diğer (kitaplardan) ayrıdır. Buna da (H) harfiyle işaret ettim.

Bu ikisi arasını bulma çabası sırasında bazı hatalar elbette oldu. Bu nedenle Latince çeviride ciddi karışıklıklar göreceksin. (Dört İncil) Yazarlardan biri, daha fazla şey söylemiş olabilir, az olduğunu düşündükleri hususta buna eklemelerde bulunmuşlardır. Markus, bir çok bölümde, her İncil’in sadece ilgilendiği konuları korurken Luka ve Matta’dan aktardığını söylemekte. Matta ise Yuhanna ve Markus’tan aktarıyor. Her biri elindeki İncil nüshalarından aktarma yapıyor. Bu yüzden benim önerdiğim keşif okuması yapıldığında hiçbir karışıklık olmayacak, karışıklıklar ve yanlışlar giderildikten sonra bu iki nüsha arasındaki benzerlikler olduğu bilinecektir.

Ortaya çıkan benzerliklere bakarsak, birinci bölümde Matta, Markus, Luka ve Yuhanna’dan müteşekkil dört İncil arasında uyum olduğunu görürüz. İkinci bölümde sadece Markus’la Yuka arasında, üçüncü bölümde Matta, Luka ve Yuhanna arasında, dördüncü bölümde Matta, Markus ve Yuhanna arasında, beşinci bölümde Matta ile Luka arasında, altınca bölümde Matta ve Markus, arasında, Yedinci bölümde Matta ve Yuhanna arasında, sekizinci bölümde Luka ile Markus arasında, dokuzuncu bölümde Luka ile Yuhanna arasında, onuncu bölümde başka İncillerde olmayan her birin İncilin kendine has ifadeleri olduğunu görmekteyiz

Rakamlar siyah renkte olacak ve bu anlamın bulunduğu İncil’i göstermesi için hemen altında kırmızı renkli başka bir rakam olacak. Kitap açıldığında hangi bölümün hangi tercümeye ait olduğunun bilinmek istenmesi durumunda aşağıda eklediğim rakamlar sayesinde bunu bilmek mümkün olacak. Listelerin bulunduğu sayfaların başına dönüldüğünde ve her İncil’in başında hangi bölümü kimin tercümesi olduğunun belirlenmesi sayesinde her farklı başlığın yazarının rakamını bulmak mümkün olacaktır. Bu son bölümün yakınlarında birbirine benzeyen maddelerin isimleri bulunacak. Böylece aynı bölümde bulunan rakamlara muttali olmak mümkün olacak. Bu bilgilerin kontrolünden sonra belirlenen rakamlar takip edilerek istenen her kısma ulaşılabilecek. Ayrıca birbirine benzeyen bölümler de bilinecek. (B)

İsa Mesih sayesinde hayırlarda olmanızı ve beni unutmamanızı rica ediyorum Ey Papa Hazretleri!

Kaynak: TimeTürk

Ahiret Belgeseli





Açıklama : Bu film, İmam-ı Gazali hazretlerinin Mükaşefet'ül Kulüb (Kalplerin Keşfi) isimli eserinin; ölüm, kabir, kabir suali, kabir azabı, kıyamet, diriliş, mahşer, mizan, sırat, şefaat, cehennem ve cennet ile ilgili bölümlerinden derlenmiştir.

Tür : Belgesel, Anlatım

Yapım : 2008

Süre : 66:39

Büyüklük : 481 MB

Ebatlar : 640x368

Format : AVI

Linkler :

Rapid Share : Part 1 İNDİR - Part 2 İNDİR - Part 3 İNDİR - Part 4 İNDİR - Part 5 İNDİR

Mega Upload : Full İNDİR

Veoh : Full İZLE/İNDİR

Mega Video : Full İZLE