İzleyiciler

Yılanı Bırak, Oynatıcısına Bak!

Ne zaman kurtuluruz? / Yılanları ve oynatıcılarını tanıdığımız zaman.

Bir önceki yazımda ülkemizin ve Türküyle, Kürdüyle milletimizin başına bela edilen, ateist, Marksist terör örgütü olan PKK’nın aslında hangi devletler ve mihraklar tarafından ne gibi kirli emeller için ortaya çıkarılıp, desteklendiğini izah ederek; bizi bekleyen daha önemli, yıkıcı ve tehlikeli oluşumun Irak’ın kuzeyindeki, Amerikan işbirlikçisi, Siyonist kuklası BARZANİ yapılanması olduğunu ifade etmiştim.

Efendim, nasıl oluyor da Irak’ın kuzeyini yönetme durumunda olan Mesut BARZANİ, İsrail’in ve Siyonizm’in taşeronu oluyor? Bu yazımda ana hatlarıyla buna temas etmek istiyorum

Siyonizm’in kurucusu ve İsrail’in fikir babası Theodor HERZL, 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde Siyonist önder ve temsilcileri topladığı ve Siyonist Protokolleri ilan ettiği kongrede: “Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara kadar dayanır, Güney’de de Süveyş Kanalı’na (Nil-Fırat arası)…Sloganımız ise “Davud ve Süleyman’ın Filistini!” olacaktır" demişti.

Bu kongrenin hemen ardından bu ideallerine ulaşmakta önlerindeki en büyük engel olan Osmanlı Devleti’ni türlü hile, plan ve oyunlarla, içerdeki bilinçli, bilinçsiz işbirlikçileri kullanarak çökerttiler ve uluslar arası Siyonizm’e en büyük darbeyi vuracağına inandıkları İslam Hilafeti’ni, Osmanlı tebaasından olan ve bilahare Mısır Baş hahamı olan Hayim NAHUM’un arabuluculuğu ile ilga ettirdiler. Bu NAHUM konusuna ve meşhur doktrinine ilerde detayıyla değineceğim.

Osmanlının yıkılma sürecinde öncelikle Balkan, daha sonra Arap milletlerini casusları vasıtasıyla bir bir kopardılar ana gövdeden. Zira, işgalin gerek şartı bölüp, parçalamaktan geçer, bugün ABD’nin Irak’ta yapmaya çalıştığı gibi. Bölerek, parçalayarak yok etmenin gereği ise sun’i gündemler ve sorunlar ortaya çıkarmaktır. Nicedir, Osmanlı’yı sıkıştıran ve birçok savaş ve cephede onun zayıflığından ve Balkanlardaki durumundan istifade ederek yenen Çarlık Rusya’sı, doğu vilayetlerimizde yoğun olarak yaşayan ve o zamana kadar “Millet-i Sadıka” olarak nitelenen Ermenileri Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttı, destekledi ve silahlandırdı. Balkan Savaşları ve I. Dünya Harbi gibi çok cepheli savaşlarla meşgul olan Osmanlı kendi vatandaşları tarafından arkadan vurulmuş oldu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde ciddi Müslüman katliamları oldu. Harp esnasında ve akabinde durumun vahametini bilen Osmanlı idaresi bu ihanet eden topluma geçici tehcir uyguladı. Bu tehcir esnasında Ermeniler, yasada belirtilmeyen bazı mukateleler ve zulümlere maruz kalmış olabilir. Hatta bölgede yaşayan Kürt aşiretlerinin bazıları bu öldürme ve işkencelere iştirak etmiş, hatta bazı yerel yöneticiler tarafından desteklenmiş olabilir. Ancak bu kesinlikle toplu ve planlı bir soykırım yapıldığı anlamına gelmez. Ermeni Soykırımı ya da Ermeni Sorunu iddiası önce Rusya tarafından üretilmiş bir iftiradan başka bir şey değildir. Tarih bunu ortaya koymaktadır.

Osmanlı Saltanatı, kısa süre sonra da Hilafet yıkılıp, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Anadolu’da Mustafa Kemal tarafından yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra; Ermeni Sorunu’nun paralelinde ya da onun yerinde bir başka sorun daha ortaya çıkarıldı. O da meşhur “Kürd Sorunu”dur. Aslında katiyetle Kürd Sorunu diye bir sorun yoktur. Bu tamamiyle uydurma ve sonradan yapma bir iddiadır. Ermeni Sorunu gibi iftiradan ibarettir. Milletimizin sorunlarını ırk temelinde izah etmenin birlik, beraberlik, huzur ve barışımıza en büyük darbeyi vurduğuna inanıyorum. Türkiye’de Kürtlerin sorunları vardır, ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasi olarak, ancak aynı sorunlar Türkler ve sair ırklardan oluşan milletimiz için de geçerlidir.

Üniversiteden inancı gereği başörtülü olduğu için atılan genç kızımıza, ordudan irticai gerekçelerle atılan subayımıza Kürd veya Türk olup olmadığı, Boşnak veya Pomak olup olmadığı soruluyor mu? Kürd kökenli vatandaşlarımızın sorunlarının olması Kürt Sorunu anlamına gelmez. Şu an ülkemizde en az 15 Kafkas ırkından insan var. Balkan kökenlileri saymıyorum bile. Abhazından tutun da Karapapağına, Adige’sinden tutun da İnguşu’na kadar. Sakat ve dış mihraklı mantıkla hareket edersek en az 15 Kafkas kökenli ayrılıkçı hareket olması lazım.

Konumuza dönersek; Cumhuriyet döneminde PKK’dan önce 28 isyan hareketi olmuş Doğu ve Güneydoğu’da. Bu tabi, çok üzücü bir durum. Birçok masum insanımız da ölmüş, yaralanmış veya sürülmüş, birçok güvenlik kuvveti mensubumuz şehit olmuş. Bakın bu isyanlardan birinde size tanıdık bir isim vereyim. 1930’da Ağrı Dağı’ndaki isyanda Türkiye’ye karşı kalkışan Molla Mustafa BARZANİ. Bu soy ismi tanıdınız mı? Evet, ta kendisi. Şu anki, Mesut BARZANİ’nin babası. Adına aldanarak adamı Molla falan zannetmeyin. Zira değil. Tam aksine BARZANİ ailesinin, haham, yanlış duymadınız ha-ham, yani Yahudi din adamı, yetiştirmekle ünlü bir aile olduğu tüm kaynaklarca belgelidir. Bir tanesini ben size vereyim. Kendisi de bir Yahudi olan Prof. Dr. Yona SABAR, yazdığı “The Folk Literature of the Kurdistani Jews: An Anthology – Kürdistan Yahudileri’nin Halk Edebşyatı: Antoloji” isimli eserinde BARZANİ ailesinin Yahudi olduklarını ispat etmiştir. Ahmet UÇAR ise Osmanlı arşivinden bu bilgileri teyit eden bir çok belgeyi bulup yayınlamıştır.

İşte efendim, bu Molla Mustafa BARZANİ, isyanında başarılı olamayınca Sovyet Rusya’ya geçmiş, Ruslar kendisini okutarak Kızılordu’da albaylığa kadar yükseltmişlerdir. Gördünüz mü, anlatmaya çalıştığım tam da buydu. Ermeni Sorunu’nu Osmanlı’yı yıkarak sıcak denizlere inmek üzere üreten Ruslar, daha sonra Kürd Sorunu’nun da ortaya çıkmasına ve gelişmesine çok önceden destek olmuştur. ÖCALAN, İtalya’ya nereden geçmişti, bi hatırlayın.

Size şimdi, Irak’ın kuzeyindeki Kürd oluşumunun İsrail ve siyonizmle alakasını ispat edecek birkaç anekdot iletmek istiyorum.

Şu anda İsrail Devlet Başkanı olan Şimon PERES, 1964 yılında BARZANİ’NİN Avrupa Temsilcisi Dr. Kamuran BEDİRHAN ile bir araya geldi. Söz konusu kişi 1940 ve 50’li yıllarda İsrail için ajanlık yapmıştı.

Aynı yıl dönemin MOSSAD üst düzey görevlilerinden David KIMSCHE, yanında bir gurup gizli servis elemanı ile gizlice Irak’a geçti ve baba BARZANİ ile yeni ve kapsamlı bir temas kurdu. Yine MOSSAD’ın Yahudi Göçmenler ile ilgili kolu olan Aliyah B’nin bir ajanı Aryeh ELİAV, katır sırtında uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra yanında 3 doktor ve 3 hemşireden oluşan bir heyetle BARZANİ’nin karargahına geldi ve onunla görüştü ve ona İsrail Parlamentosu Knesset’in 7. çalışma yılı anısına basılan madalyonu hediye etti. Ve bu arada her ay düzenli olarak 50’şer in dolarlık paketler de gelip gidiyordu. Bu görüşmeler meyvesini verdi ve Molla Mustafa BARZANİ, 1967 Eylül ayında İsrail’e ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Müslüman kasabı İsrail Devlet Başkanı Moşe DAYAN’a bir Kürt hançeri getirdi. Bu görüşme ve ziyaretlerin Irak’a yansıması katliamlar, isyanlar ve sabotajlar şeklinde oldu.

Bu yazımda aslında bugünkü Küçük BARZANİ’nin İsrail’le olan ilişkilerine değinecektim ancak yerim daraldıJ. Bu konuyu bir sonraki yazıya bırakırken şunu ifade etmek istiyorum.

Yazımın başında aktardığım Siyonizm’in kurucusunun sözünü hatırlayın lutfen. Sınırlarımız Fırat ve Nil arası olacak demişti. İsrail bayrağında Davut Yıldızının üstündeki mavi çizgi Fırat'ı, alttaki mavi çizgi ise Nil'i simgelemektedir. Bu sözden 50 yıl sonra 1948’de İsrail kuruldu, ne yazık ki İnönü Türkiye’si bu işgal devletini ilk tanıyan ülkelerden oldu. Şimdi Beynelmilel Siyonizm’in tek hedefi Büyük İsrail’i kurmak. Bunun için, evvel emirde, Irak’ın ve Suriye’nin ve hemen ardından Türkiye’nin parçalanması gerekmektedir. Ne olur uyanık olalım, geçen yazımda belirttiğim gibi kuklalarla uğraşmayalım. Son tahlilde PKK da, ondan daha tehlikeli olan BARZANİ de birer maşadırlar. Siz tüm bu ayrışma ve bölünme projelerinin Müslüman Kürd halkına barış ve refah mı getireceğine inanıyorsunuz?

Yazımı bir benzetmeyle bitirmek istiyorum. PKK tehlikeli bir yılan ise, yılanın başı BARZANİ’dir. Ancak bir de çaldığı kavalla yılanı oynatan bir yılan oynatıcısı var, o kim mi? O, elbette Siyonist İsrail. Peki, ya ABD, AB ne oluyor bu resimde dediğinizi duyuyorum. Hemen söyleyeyim. ABD ve AB de işte o yılan oynatıcısının üflediği kaval. Biz mi? Yani bölge halkları? Türkler, Kürdler, Araplar ve Farslar? Ha…biz de o yılanın kendilerini sokmak üzere olduğunun farkına varmadan kaval nameleri dinleyen safdilleriz…Maalesef…

Uyanalım, kalkalım bu gaflet uykusundan! Zira, yarın çok geç olacak.

Boyuthaber - YAVUZ SELİM KURT

Hiç yorum yok: